BAZI TEMEL HADİS ISTILAHLARI
HADİS:
1- Peygamber Efendimizin söz, fiil ve takrirlerinin
sözlü ifadesidir.
2-
Peygamberimize izafe edilen söz, fiil, takrir ile yaradılış veya ahlaka dair vasıflar
ve sahabe ve tabiine izafe edilen sözlerdir.
Bir hadiste sened vardır.Kaynak vardır.Müellifi
vardır.Raviler vardır.Eda sığası vardır.Hadiste kaynak Rasulüllah
(s.a.v)dir.Müellif kitaplaştırandır.Raviler hadisin bize ulaşımında sened
zincirinde geçen şahıslardır.Eda sığası hadisin nasıl alındığını gösteren sığadır.Yani
ravi hadisi sema yoluyla mı,kıraat yoluyla mı,icazet yoluyla mı rivayet ediyor
bunu haddesena veya kara’tü ala fülanin veya haddesena icazeten şeklinde
söyleyerek zikretmesidir.
Hadis Usulü: Hadisin sahih olanını, sahih
olmayanından ayırmanın esasları demektir.Hadis usulünün önemi ise konusundan
kaynaklanır. Kuran’ın anlaşılmasında temel kaynak hadis olduğu için hadis usulü
önemlidir.Kuranı anlamamızda temelde 4 şeyde bize yardımcı olur.
a-Âmı tahsis: Geniş kapsamlı bazı ayetlere bazı
sınırlamalar getirir. الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي
فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ
Nur suresi 2.ayet.Efendimiz hadisinde bu emri
bekarlara tahsis etmiştir. Müslim Hudud 13
b-Mutlakı takyid: وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُٓوا اَيْدِيَهُمَا
جَزَٓاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ “Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadının yaptıklarına karşılık
bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hikmet
sahibidir.” Maide 38. Hüküm elin kesilmesi.Hadis sağ el
bilek olarak kayıtlamıştır. Müsned
c-Mücmeli beyan: Maide 38 de ekmek çalanın da eli kesilir mi? Hayır en az çeyrek dinar
çalanın E. Davut Hudud 11. Hz. Peygamber değeri bir kalkandan daha az olan bir
malı çalanın elinin kesilmeyeceğini belirtmiştir (Nesâî, “Sârik”, 8, 10). O
zamandaki bir kalkanın fiyatının 10 dirhem, 5 dirhem, dinarın dörtte biri veya
3 dirhem olduğuna dair farklı rivayetler mezhepler arasındaki görüş ayrılığına
sebep olmuştur. Hanefîler’e göre sikkeli, halis 10 dirhem veya bu değerde
bir şeydir; Şâfiî ve Mâlikîler’e göre dinarın dörtte biri; Hanbelîler’e göre 3
dirhem veya dörtte bir dinardır.
d: Müşkili izah: وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ
الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ
بِعَذَابٍ اَلٖيمٍۙ “Altın gümüş biriktirip Allah
yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele!” Tevbe 34. Buradan
murad zekat vermeyenler.
SENED:
Kişiyi son raviden hadisin metnine kadar ulaştıran
raviler zincirine denir.Kısaca ravilerin bulunduğu yerdir.
حدَّثنا عمرو بن مرزوق، أخبرنا شُعبةُ، عن قتادة، عن النَّضر بن أنسٍ عن زيدِ بنِ أرقَمَ، عن رسولِ الله - صلى الله عليه وسلم - قال: "إنَّ هذه الحُشُوشَ مُحتَضَرَةٌ فإذا أتى أحَدُكُمُ الخلاءَ فليقُل: أعُوذُ باللهِ مِنَ الخُبُثِ والخَبائِثِ
Söz gelimi Buhari, şeyhi A dan bir hadis rivayet
etmiş olsun.
Bu hadisi A, B den almış; B, C, isimli raviden, C ise D adındaki sahabîden
nakletmişse A, B, C, D, isimli raviler hadisin senedini teşkil ederler. Bunu
bir misal üzerinde şöyle gösterebiliriz.
“Bize Ebubekr b. Ebî Şeybe tahdis etti. (Dedi ki) bize Affân b. Müslim rivayet
etti. O, bize Hammad tahdis etti dedi. (Hammâd), bize Enes'ten naklederek Sabit
haber verdi (dedi): er-Rubeyyi'nin kız kardeşi Ummu Harise birini yaraladı. Hz.
Peygamber (s.a.s)'e şikayete geldiler. Hz. Peygamber
“Kısası eda ediniz, kısası yerine getiriniz” buyurdu.
METİN:
Hadisin senedden sonra gelen ve bu isnad
vasıtasıyla nakledilen kısmıdır ki hadisin aslını teşkil eder. Sened metnin
sıhhatini belirlemek için vardır, aslolan metindir.
Hadisin tarifi açısından göz önüne alındığında
metin, ya Hz. Peygamberin sözünü ya da fiilini, ya da ona ait bir işi, bir
olayı bir hali veyahut özelliği anlatan ifadelerdir.
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve
öğretendir.” Hadisi gibi.
MÜTEVATİR HADİS: Yalan
üzere birleşmeleri alken mümkün olmayan kalabalıkların kendileri gibi yalan
üzere birleşmeleri mümkün olmayan topluluklardan rivayet ettikleri hadistir.
Yakînî ilim ifade eder ki mütevatir hadisi inkar eden küfre girer.
Hadisi öyle bir kalabalık rivayet ediyor ki, bu
kalabalığı teşkil eden ferdlerin biraraya gelerek o hadisi uydurup yaymak
hususunda söz birliği etmeleri aklen mümkün değildir. Böyle olunca, her ferdin
diğerinden habersiz olarak aynı haberi naklettiği ve onun daha önceki nesilden
gelen bir esasa istinad ettiği manâsı anlaşılır. Eğer her nesilde, bu
kalabalık aynı vasfını muhafaza ederse, bir başka ifade ile, kalabalıkta
ferdlerin yalan üzerinde ittifaklarını mümkün kılacak bir azalma olmazsa, böyle
bir kalabalığın nesilden nesile rivayet ettiği haber mütevâtir olur. Bu
açıklamaya göre mütevâtirin tarifini yapmak gerekirse, denebilir ki: Mütevâtir,
yalan üzerinde kasıtlı veya kasıtsız, ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir
kalabalığın, yine kendisi gibi bir kalabalıktan rivayet ettiği haberdir.
İbn Hacer'in çok olarak nitelediği mütevatirden en
fazla meşhur olan birkaçı şunlardır:
Yukarıda nakledilen “men kezebe aleyye” hadîsi (yetmişbeş sahâbiden rivayet
edilmiştir). 957“Mesh ale'l-huffeyn” (yetmiş kusur sahâbi); “havz” hadîsi (elli
kusur); “Refu'l-yedeyn fis-Salât” hadîsi (elli sahâbi); “nezele”l-Kurânu'alâ
Seb'ati ehrufin” hadîsi (yirmi yedi sahâbî); “Kabir azabı” hadîsi (otuziki
sahâbî), “kabirde münker-nekir meleklerini ölüyü sorguya çekmeleri” hadîsi
(yirmi altı); “İhlas suresinin Kur'ân-ı Kerim'in üçte birine muadil olduğuna
dair hadîs” yirmi sahâbî tarafından rivayet edilerek tevatür derecesine
ulaşmıştır.
Mütevâtir hadîsleri toplayan eserler içinde en mühim olanlar şunlardır:
1. el-Fevâ'i'du'1-Mutekâsire fî'1-Ahbâri'l-Mutevatire: es-Suyûti. الفوائد المتكاثرة في
الأخبار المتواترة
2. el-Le'ali'1-Mutenâsire fî'1-Ahâdisi'l-Mutevâtire: Muhammed
Murtaza Zebîdî لقط اللالئ
المتناثرة في الأحاديث المتواترة
AHAD HADİS(HABER-İ VAHİD): Mütevatir
derecesine ulaşamamış olan hadistir. Kendi arasında üçe ayrılır.Meşhur,aziz
ve ferd hadis. Ahad hadis ravilerdeki adalet ve zabt kriterlerine göre sahih, hasen ve zayıf kısımlarına ayrılır.
Yani mütevatir hadislerde işlem yapılmaz. Hadislerdeki sahihlik ya da zayıflık
ahad hadislerde uygulanır.
MEŞHUR HADİS: En az üç ve
daha fazla senedi olan fakat tevatür derecesine ulaşamamış olan hadistir.
Amr İbnu'1-As (r.a.)'ın rivayet ettiği şu hadis
örnek gösterilebilir:
“Allah ilmi kullarının göğüslerinden silmek suretiyle değil, âlimlerin ruhlarını
kabzederek yok edecektir. Nihayet hiç bir alim kalmayınca halk cahilleri reis
edinir. Bunlara sorular sorulur. Onlar da ilimleri olmadığına bakmadan fetvalar
verirler. Böylece hem kendileri sapıtırlar hem de halkı doğru yoldan
saptırırlar.
AZİZ HADİS: Senedinin
herhangi bir yerinde ravi sayısı ikiye düşmüş olan hadise denir.
Bu şekilde tarif edilen azîze misal olarak Buhâri
ve Müslim'in Enes'den; ayrıca Buhârî'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettikleri şu
hadis verilebilir:“Sizden biriniz, ben kendisine ana babasından,
çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça tam manasıyla iman
etmiş olmaz.”
FERD (GARİB) HADİS: Senedin herhangi bir yerinde ravisinin tek kaldığı
hadise denir.
Tabakalardan herhangi birinde râvisi tek kalmış
hadislerdir. Hadîsi rivayet eden sahabî veya sahabîden rivayet eden tâbi'î
sayısının birden fazla olmamasıdır
İman hasletleri konusundaki Ebu Hureyre'den rivayet
edilen şu hadisin sahâbi ve tabiî ravisi tektir:
“İman yetmiş şu kadar şubedir. En üstünü “lâ ilahe illallah” sözüdür. En alt
derecesi ise insanların geçeceği yollardan onlara eziyet verecek (taş, diken ve
benzeri) şeyleri kaldırmaktır. Haya da imanın bir bölümüdür.” 271
Bu hadisi Hz. Peygamber (s.a.s)'den yalnızca sahabe Ebu Hureyre; Ebu
Hureyre'den sadece tâbi'î Ebu Salih, Ebu Sâlih'den de bir tek Abdullah b. Dinar
rivayet etmiştir.
MAKBUL:
Cumhura göre amel etmenin gerekli olduğu hadistir.
MERDUD:
Senedinde ya da metninde bulunan kusurlar yüzünden
zayıf addedilen ve amel edilemeyecek durumda bulunan hadislerdir.
SAHİH HADİS: Adalet ve
zabt sıfatlarını kamilen haiz raviler tarafından rivayet edilen, senedinde
hiçbir kopukluk bulunmayan(senedi muttasıl olan), Şazz ve muallel(illetli)
olmayan hadislere denir.
SAHİH HADİSİN ŞARTLARI:
1-
Ravilerinin
adalet sıfatına kamilen sahib olması.
2-
Ravilerinin
zabt sıfatına kamilen sahib olması.
3-
Senedinin
muttasıl olması, herhangi bir yerinde kopukluk olmaması.
4-
Hadisin
şazz olmaması
5-
Hadisin
illetli olmaması.
HASEN HADİS: Senedi muttasıl olan, şaz ve muallel olmayan,
ravilerinin tamamı adalet sıfatına kamilen sahib olan, ravilerinden bazılarının
zabt sıfatında küçük bir kusur bulunan hadistir.
ADALET: Kişiyi takvaya götüren, kötü ve çirkin şeylerden
uzaklaştıran, insanlar içindeki saygınlığını muhafaza eden bir melekedir. Ravinin
dine uygun yaşayış sergileyip sergilememesidir.
“Bir hadis ravisinde adaletin sabit olması için bazı delillere ihtiyaç
vardır. Bu deliller, ya iki âlimin o ravinin adaleti hakkında şehadette
bulunmasıdır ki, sonradan bu şehadet hadisciler arasında şayi olur; ya da
ravinini adaleti, hadişciler ve sair ilim ehli arasında hiçbir şüpheye mahal
bırakmayacak surette şöhret kazanır.
Mesela, Mâlik b. Enes, Sufyan
es-Sevri, Sufyân b. Uyeyne, el-Evzâ'î, eş-Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve öteki bazı âlimler
adaletlerine şahitlik edecek herhangi bir mu'addile muhtaç değillerdir. Aynı
şekilde muhaddislerden el-Leys b. Sa'd, Şu'be İbnu'l-Haccâc, Abdullah
İbnul-Mubârek, Vekf İbnu'l-Cerrah, Yahya b. Ma'în, Ali İbnu'l-Medînî gibileri,
ilim ehli arasında adaletleriyle şöhret kazanmış kimseler olup hiç kimse,
bunları adalet yönünden incelemeye tabi tutmaz. Meselâ, Ahmed b. Hanbel'e İshak
b. Râhûye hakkında soru sorulduğu zaman “İshak gibisi sorulur mu?” demiş; Ebu
Ubeyd'i soranlara da Yahya b. Ma'în, “Benim gibisine Ebu Ubeyd sorulur mu? Ebu
Ubeyd'e başkaları sorulur, cevabını vermiştir.”
Hadis ravilerinin adaleti, diğer mühim bir şart olan zabtla birlikte hem
güvenilir olmalarının hem de rivayet ettikleri hadislerin sıhhatinin adeta
göstergesidir.
Ravinin adalet ve zabtının cerh ve tadilciler ölçer. Raviye 10
açıdan test uygularlar. Beş tanesi adalet ile ilgilidir. Diğer beş tanesi de
zabt ile ilgilidir. Adalet açısından ravide aranan beş şart:
1-Kizbu'r-Râvi: Bile bile yalan hadis uydurmaktır. Kizb, Hazreti
Peygamberin söylemediği bir şeyi kasden ona isnadla rivayet etmek, daha açık
bir ifade ile yalan hadis söylemektir. Hadîsçilere göre ta'n (râvinin
adâlet veya zabt sıfatını ortadan kaldıran kusurları) sebeplerinin en şiddetlisi olan kizb ile
tanınmış bir râvi, artık ebediyyen terk olunur ve hadîsi reddedilir. Ahmed îbn
Hanbel'in de belirttiği gibi, bir râvinin yalnız bir hadîste yalan söylediği,
sonra da bu yalandan tövbe ettiği görülse bile, tövbesi kendisiyle Allah
arasında olan bir iştir ve bu râviden artık hiçbir hadîs alınmaz ve yazılmaz. Bu
ravinin rivayet ettiği hadisler mevzu hadis diye
isimlendirilir.
2-İttihâmu'r-Râvi bi'1-Kizb: Râvi, Hazreti Peygamberden rivayet ettiği
hadîslerde yalan söylemese bile, sair konuşmalarında yalancılıkla tanınması,
yalanla şöhret bulmasıdır. İnsanların kendisini yalancı, sahtekar ve üç kağıtçı
olarak tanıdığı ve her sözünde yalan aradığı bir insanın rivayet ettiği hadise
doğal olarak güvenilmez. Bu gibi kimselerden hadîs rivayet edilmez. Böyle
kimselerin hadîsleri metruk sayılır.
3-Bid'atu'r-Râvi: Ravinin Rasulüllah’tan bize gelen dini esaslara
muhalif bir inanca sahip olmasıdır. Daha açıkçası itikaden ehli sünnet
dışındaki ehli bidat bir mezhebe tabi olmasıdır. Şia,müşebbihe vs. mezhebindeki
bir insanın hadisi alınmaz.
4-Fısku'r-Râvi: Ravinin büyük günahlardan sakınmaması veya aşikaren
günah işlemesidir. Büyük günah işlemesi veya küçük günah işlemekte ısrar etmek
suretiyle Allah’ın emirlerine uymamasıdır. Böyle kimselerin hadîsleri Münker sayılır.
5-Cehâletu'r-Râvi: Ravinin tanınmaması demektir. Yâni onun bilinmemesi,
cerh ve ta'dîl (Hadis râvilerinin dinî ve ilmî yönden tenkidini konu edinen
ilim) yönünden mechûl kalmasıdır.
Mechûl olan râvi, mechûl kalmış olması dolayısıyle ta'na müstehak olur. Yani
ravi hakkında hiçbir bilgi yoksa, yaşadı denildiği yerde o adamı kimse
tanımıyorsa bu hayali bir şahıs konumuna düşer. Böyle kimselerin
hadîsleri Mübhem sayılır. Bir râvi ismi, künyesi, lakabı,
sanatı, sıfatı ve nisbesi gibi özelliklerinden biri veya birkaçı ile meşhur
olmasına rağmen herhangi bir amaçla onun tanınmadığı bir özelliğiyle
adlandırılıp farklı bir şahıs izlenimi verilmeye çalışılması halinde
meçhul olur. Bazen isim hiç zikredilmeden bunların yerine “ahberenî fülânün”,
“ahberenî racülün”, “ahberenî şeyhün” gibi umumi ve müphem ifadeler kullanılır.
Adı anılmayan kimse “hadis uyduran” birisi de olma ihtimali bulunduğundan Zehebî
ile Sehâvî, hakkında “fîhi cehâletün” denilen bir râvinin, cerhin en son
derecesinde yer aldığını söylemişlerdir.
ZABT: Kişiyi işittiği bir hadisi işittiği haliyle rivayet
etmeye ehil kılan bir sıfattır.Beş kısımda incelenir.
1-Kesratü Galat: Hadiste galat, râvinin hâfıza zayıflığı,
bilgisizliği, Arap dilindeki yetersizliği, rivayet konusundaki gevşeklik ve
dikkatsizliği, fizikî veya psikolojik kusuru, olumsuz çevre şartları, rivayeti
yanlış anlaması gibi sebeplerle farkında olmadan hata yapmasıdır. Kesratü
Galat ise ravinin çokça hata yapmasıdır. Hadisi almada ve sunmada çok hata
yapmasıdır. Böyle kimselerin hadîsleri Münker sayılır. Ravi
kesreti galat sebebiyle güvenilir ravilere yapmış olduğu nakille muhalefet
eder. Münker, zayıf râvinin güvenilir râviye muhalefeti yüzünden zayıf
olan hadis anlamında kullanılan bir terimdir. (Münker: inkâr etmek,
bilmemek, hoş karşılamamak” anlamındaki nekr kökünün if‘âl kalıbından türeyen bir
kelimedir.)
2-Fartu Gaflet: Bir hadis terimi olarak gaflet, râvinin ezberleyerek
veya yazarak hocasından aldığı hadisi dikkatsizlik yahut dalgınlık sebebiyle
hatalı rivayet etmesidir. Hadiste görülen bu tür yanlışlara “galat” denir.
Ravinin çok dalgın olmasıdır. Hadisi ezberlemeye ve aktarmaya karşı uyanık
olmamasıdır. Gaflet ve Galat birbirine yakın şeylerdir. Gaflet hadis dinlemede
ve almada galat ise dinlemede ve eda etmede olur. Böyle kimselerin
hadîsleri Münker sayılır.
3-Vehm: Ravinin ikilemde kalması ve şüphe içerisinde olmasıdır. İnsanın yanlış bir
zanna istinaden hataya düşmesi manâsına gelen vehim (vehm), hadîste, râvinin
ta'n edilmesine sebep olan hallerden biridir. Zira vehim, râvinin mursel veya
munkatı olan bir hadîsi muttasıl olarak, yahutta bir hadîsin metnini bir başka
hadîse idhal ederek rivayet etmesine sebep olur. Bu bakımdan vehmin eseri olan
hata, bazen isnadlarda, bazen de metinde görülür. Birbirine benzeyen isim,
künye ve nisbelerin karıştırılması, isimlerde tashif ve tahrif yapılması,
mevkuf veya maktû bir haberin merfû, münkatı‘ bir haberin muttasıl olarak
rivayet edilmesi, sika râvi ile zayıf râvinin karıştırılması gibi hatalar
isnadda görülen belli başlı vehim çeşitleridir. Bu çeşit hadislere muallel
hadis denilmiştir.
4- Suil hıfz:Ravinin hafızasının kötü olması ve ezber tutamamasıdır. Râvinin kötü hafıza
sahibi olmasıdır. Râvide doğru tarafının hatalı tarafına tercih edilememesi
şeklinde ortaya çıkan bu hafıza zayıflığı, ya doğuştan olabilir, yahut da
ihtiyarlık veya hastalık sebebiyle ona sonradan arız olabilir. Hafıza
zayıflığının râviye sonradan arız olması halinde, bu gibi râvilere muhtalıt denilmiştir.
Muhtalıtın hükmü, ihtilâftan önce rivayet ettiği hadîslerin kabulü, ihtılâttan
sonra rivayet ettiği hadîslerin de reddidir: Eğer ihtılât tarihi bilinmez ve
rivayet ettiği hadîsler birbirinden ayırt edilemezse, râvinin bütün hadîsleri
üzerinde tevakkuf olunur. Yâni herhangi bir karine ile sıhhati tesbit olunan
hadîs çıkarsa onunla amel olunur; diğerleriyle amel olunmaz.
5-Muhalefetüssika: Daha önce sikalığı isbat olunmuş bir raviye veya
ravilere muhalefet etmesidir. Bir râvinin kendinden daha güvenilir râvilerin
rivayetlerine aykırı olarak hadîs nakletmesine muhalefet denilmiştir.
Muhalefet, bir râvinin vehim ve hatası neticesi meydana gelmesi dolayısıyle, o
râvi, bu vehim ve hatasından dolayı mecruh, muhalif olarak rivayet ettiği
hadîs de merdûd veya zayıf sayılır.
MUTTASIL: Seneddeki
ravilerden her birinin hadisi kendinden önceki raviden işittiği (senedinde
kopukluk olmayan) hadistir.
ŞÂZZ:
Makbul bir ravinin kendisinden daha sika(güvenilir)
olan bir raviye veya kendisi gibi makbul olan diğer bütün ravilere muhalif
olarak rivayet ettiği hadise denir.
MUALLEL: Görünüşte
sağlam gibi gözüken ancak, hadis ilmine vakıf alimlerin incelemesi neticesinde
tesbit edilebilen gizli bir kusuru bulunan hadistir.
Ali İbnu'l-Medînî, Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Ya'kub
b. Ebî Şeybe, Ebu Hatim er-Râzi, Ebu Zûrati'r-Râzî ve ed-Dârekutni mu'allel
hadisler konusunda isim yapmış sayılı âlimlerden birkaçıdır.
Örnek vermek gerekirse; Sened görünüşe göre sahih
olmakla birlikte ravilerden birinin şeyhinden semâ’ yoluyla hadis rivayet
ettiğinin bilinmemesi. Meselâ;
“... Dedikodusu çok bir mecliste oturan biri, kalkmadan önce
“subhâneke'llahumme ve bi-hamdike, lâilâhe illâ ente, estağfıruke ve etûbu
ileyke” derse o mecliste geçen dedikoduların günahı bağışlanır.”
el-Hâkim'in naklettiğine göre Müslim, bir gün Buhâri'nin yanına gelerek
gözlerini öper. “Üstadların üstadı, muhaddislerin efendisi, hadis illetlerinin
tabibi! Bırak ayaklarını da öpeyim! Muhammed b. Selâm, “haddesenâ Mahledu'bnu
Yezîd eI-Harrânî. kale ahberanâ İbnu Cureyc, an Mûsâ b. Ukbe, an Süheyl b. Ebî
Salih, an ebîhi, an Ebî Hureyre, ani'n-Nebî (s.a.s) isnadiyle bir mecliste
edilen dedikodulardın keffareti konusunda sana bir hadis rivayet etmiş. Bunun
ne illeti var?” diyerek bu hadisin illetini sorar. Buhari:
“güzel bir hadistir der; yeryüzünde bu konuda bundan başka bir hadis bilmiyorum
fakat maluldür.” Bunun üzerine Müslim israr eder. Buhâri, Müsâ b. İsma'il
-Vuheyb - Süheyl - Avn b. Abdillah isnadiyle aynı metni rivayet ettiğini söyler
ve ilave eder:
“Bu isnad daha evlâdır; çünkü Muhammed b. Selâm'ın isnadında geçen Musa b.
Ukbe'nin Süheyl'den hadis işittiği zikredilmemiştir.”
Buhâri'nin bu sözleri üzerine Müslim
“Sana buğzeden ancak hasedinden eder. Dünyada senin bir başka benzerin
olmadığına şehadet ederim” diyerek hayranlığını belirtmekten kendisini alamaz.
Buhârî'nin “illetlidir” dediği rivayetin isnadı karşılaştırılırsa görülür ki
Müslim'in müsned olarak bildiği rivayet aslında mürseldir; zira Ebu Hureyre'nin
ismi anılmadan tâbi'î olan Avn b. Abdillah'dan rivayet edilmiştir. Ayrıca
Buhâri'nin “Musa b. Ukbe'nin Süheyl'den semâ yoluyla hadis rivayet ettiği
zikredilmemiştir” sözü üzerinde durulan illeti açıklamaktadır. Şöyle ki,
görünüşe göre hiç bir kısuru olmayan isnadda Musa b. Ukbe'nin Süheyl'den semâ'
yoluyla hadis almaması gibi bir illet vardır ve bu illet Müslim çapında bir
muhaddisin gözünden kaçmıştır.
ZAYIF HADİS: Sahih hadisin şartlarından herhangi
birini taşımayan hadislere denir.
Pek çok konuda olduğu gibi zayıf Hadîslerle amel
etmek konusunda da İslâm alimleri arasında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Bu
konuda üç görüş ileri sürülmüştür.
1. Yahya b. Ma'în, Buharî, Müslim, Ebu-bekr İbni'l-Arâbî, İbn Hazm, Ebu
Şâmmeti'l-Makdisî gibi İslam alimlerine göre zayıf Hadîslerle hiçbir şekilde
amel edilemez. Bu görüşte olanlar delil olarak daha çok, Buhari ve Müslim'in
sahihlerini tertip ederlerken takip ettikleri metot ile bu eserlerde zayıf
Hadîs bulunmaması üzerinde durmuşlardır.
2. Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud ve onlara tabi olan bazı alimlere göre zayıf
Hadîslerle amel edilebilir. Bu görüşte olanlar ise zayıf bir Hadîsle amel
edilebilmesi için aynı konuda bir başka rivayetin bulunmamasını şart
koşmuşlardır. Onlara göre zayıf Hadîs rey denilen kıyas yoluyla ictihaddan daha
iyidir. 1219
3. Bazı alimlere göre zayıf Hadîslerle şer'i hükümlerle ilgisi olmamak, buna
karşılık va'z ve fedâil gibi bir konuda olmak kaydiyle ve şartlı olarak amel
edilebilir. Hadîs Usulü alimleri zayıf Hadîslerle amel edilebilmesi için
gerekli şartlan şu şekilde tesbit etmişlerdir:
a) Zayıf Hadîs fedâ'il gibi akaid ve dinî hükümlerle ilgisi olmayan bir konuda
olmalıdır, bu şart üzerinde görüş birliği vardır.
b) Zayıf Hadîs, yalancı, yalancılık ithamına maruz kalmış, çok hata yapmakla
tanınan bir ravinin tek başına rivayet ettiği Hadîs gibi ileri derecede zayıf
olmamalıdır.
c) Kur'ân-ı Kerim ve sahih sünnetten çıkarılmış delillerle ortaya konan ve amel
edilen bir asıl hüküm veya kaidenin içine girmeli, yeni bir hüküm
getirmemelidir.
d) Amel edilirken kesinlikle Hz. Peygamber'e ait olduğuna inanılmayıp ihtiyatla
kabul edilmelidir. 1220
Akait ve dinî hükümler konularında olmamak kaydiyle zayıf Hadîslerle bu şartlar
dahilinde amel etmenin caiz olduğu görüşünde olan İslâm alimleri, fedâ'il,
tergîb-terhîb (teşvik etme, sakındırma) ve va'z konularındaki Hadîsler üzerinde
fazla titizlik göstermemişlerdir. Nitekim İbn Abdilber, bu konuda “fedâ'il
Hadîslerinde şer'i delil olarak kullanılan Hadîslerde gösterilen titizliğe
ihtiyaç yoktur” demiştir.
MERFÛ HADİS: Hz.
Peygambere izafe edilen söz, fiil, takrir ve sıfatlardır.
İsnadı ister muttasıl olsun ister olmasın, Allah
Resulüne isnad edilen bütün nakiller merfu addedilir.
MEVKUF HADİS: Sahabe-i Kirama nispet edilen
hadislerdir. Peygamberimizden değil Sahabe-i Kiramdan nakledilmektedir.(Sahabe
sözleridir)
Ebu Bekr ve İbn Abbas'ın şu içtihatları mevküfa
misal olarak kayda değer: “Dede (mirasta) baba yerine geçer.”
MAKTÛ HADİS: Tâbiine
nisbet edilen hadislerdir. Tabiin sözleridir ki hadis tabiri onlar içinde kullanılmaktadır.Muhammed
b. Sîrîn'in şu sözü maktû'ya güzel bir misaldir:
“Şu hadis ilmi yok mu, dindir din. O halde dininizi kimden aldığınıza dikkat
edin.” 628
MEVZÛ (UYDURMA) RİVAYET: Gerçekte
Peygamberimize ait olmadığı halde O’nun sözüymüş gibi nakledilen ve O’na nisbet
edilen yalan ve uydurma sözlerdir ki bunlara hadis tabirini kullanmak doğru
değildir.
MUNKATI’ HADİS: Senedinin
herhangi bir yerinde bir veya daha fazla kopukluk bulunan bütün hadislerin
ortak adıdır.
MUALLAK HADİS:Senedinin baş
tarafında (bize yakın olan kısmı) kopukluk bulunan hadistir ki bir ravinin
düşmesiyle, peş peşe birçok ravinin düşmesi arasında fark yoktur. Sonuna
kadar sened bütünüyle de düşebilir. Mesela ravi Hz. Peygamber’den (sav) duymuş
gibi kale Rasulüllah dese veya falan sahabi Allah Rasulünün şöyle dediğini
rivayet etti, dese bu muallak hadis olur.
Buhari ve
Müslim’de muallak hadis var mıdır?
Evet, Buhari’de
1341 tane muallak hadis olup İbn Hacer Taġlîḳu’t-taʿlîḳ adlı eserinde 1181
tanesini muttasıl senetle vermiştir. 160 tanesini vermemiştir. Bu hadisler bab
başlıklarında veya tercemelerde muallak olarak bulunur. Müslim’de 11 tane
muallak hadis vardır. Bir tanesi hariç 10 tanesi Müslim’in Sahih’inde değişik
yerlerinde senedleriyle kullanılmıştır.
Buhari ve
Müslim’de geçen muallak hadisler hakâ zekera kâle حكي – ذكر – قال gibi malum kesin sığalarla yani Cezm
sîgasıyla rivayet edilmişlerse, onun izafet edildiği kişiye göre
sahih olduğu hükmü anlaşılır. Eğer kıle, zükira, hukiye gibi meçhul sığalarla
yani temrîz sîgasıyla rivayet
edilmişlerse kime isnad edilirse edilsin sahih olmadığı anlaşılır.
MÜRSEL HADİS: Tabiin’in
sahabeyi zikretmeden direk olarak Hz. Peygamber’den rivayet ettikleri hadistir.
Bir sahabenin hadisi başka bir sahabeden duyduğu halde sanki Hz. Peygamber’den
(sav) bizzat kendisi duymuş gibi rivayet ettiği hadise Sahabe Mürseli
denir. Sahabe mürseli, sahih ve delil kabul edilir. Çünkü sahabenin, tabiinden
rivayeti zor bir ihtimaldir.
Ebû Hanife,
Ahmed b. Hanbel ve İmam Malik’e göre mürsel hadis, irsal yapan ve kendisine
irsal yapılan sika ravilerden olmak şartıyla delil olarak kullanılır ve sahih
kabul edilir. İmam Şafi’nin farklı şartları vardır.
MU’DAL HADİS: Senedinin
herhangi bir yerinden iki ve daha fazla ravinin peş peşe düştüğü hadistir.
NOT:Bir hadis hem muallak hem de mu’dal veya hem
mürsel hem de mu’dal olabilir.
MÜNKER:
1-Zayıf olan bir ravinin makbul ravilere muhalif
olarak rivayet ettiği hadistir.
2- Ravisinin rivayet ettiği hadiste tek kaldığı
hadistir.
METRUK: Yalan
söylediği tespit edilen kişinin rivayet ettiği, başka sağlam bir rivayeti
olmayan genel kaidelere de aykırı olan hadise denir.
MAKLÛB :
Râvîlerin isimlerinin veya metindeki kelimelerin
yerlerinin değiştirildiği hadislere denir.
İsnadda kalb, Murra b. Ka'b ismini Ka'b b. Murra
şekline getirmek misalinde olduğu gibi ravi ile babasının isimlerinin yerlerini
değiştirmek, bir isnadla meşhur olan hadisi bir başka isnadla rivayet etmek,
birkaç hadisin isnadlarını değiştirmek şekillerinde olur.
MÜDREC : Sened veya
metine hadisin aslından olmayan ilavelerin yapıldığı hadislere denir.
Ebu Hureyre'nin bir sözüyle birlikte rivayet edilen
şu hadis buna güzel bir örnektir.“Abdesti güzelce alınız... O topukların
Cehennemde vay haline.”
Bu hadisin ilk kısmı abdest alırken
itina edilmesini tavsiye etmektedir ve Ebu Hureyre'ye ait bir sözdür. Ebu
Hureyre yukarıda söylediğimiz gibi abdestin dikkatli alınması gereğine işaret
etmiş ve arkasından sözünü kuvvetlendirmek için Hz. Peygamber'in bir hadisini getirmiştir.
Buna göre hadisin ilk kısmı mevkuf, ikinci kısmı ise merfu yani Hz. Peygambere
ait bir sözdür. Bununla birlikte bu hadisi el-Hatîbu'l-Bağdâdî'nin ravilerinden
birisi aralannı ayırmadan her ikisi de Hz. Peygamber'e ait sözmüş gibi rivayet
etmiştir.
MUHARREF : Noktalama
veya harekeleme hatası bulunan, harf ve yazı şeklinde hata yapılmış hadistir.
MUZDARİP : Farklı
rivayetlerinin birbirine muhalif olması durumunda tercih sebeplerinden herhangi
birisi kullanılarak biri diğerine tercih edilemeyen hadistir.
Müdelles
Hadis: Tedlis senede dahil bir ravinin ismini atlayarak, orada
böyle biri yokmuş izlenimini vermektir. Başka bir deyişle, isnattaki ayıbı
gizlemek ve hadisin zahirini güzelleştirmektir. Müdelles hadisin her nevisi zem edilmiştir. 3’e
ayrılır. En iyisinden en kötüsüne doğru sıralanışı şu şekildedir. Şuyuh, isnad,
tesviye. (sükut ile atfı da katanlar var)
Tedlis
fişşuyuh: Ravinin hocasını bilinmeyen bir isim, sıfat veya künye ile
zikretmesidir. Bu, râvinin, isnadı zikrederken şeyhinin, maruf ve meşhur olan
isim, künye, neseb veya lakabı ile değil de, sırf şaşırtmak için duyanların
tanıyamayacağı bilinmeyen bir isim veya lakapla zikretmesidir. İsnad
tedlisinden daha iyidir.
Tedlis fil isnad: Ravinin
karşılaşmış olduğu kişiden işitmediği hadisi ya da asırdaşı olup karşılaşmadığı
kişiden işitemediği halde işitti izlenimi vererek hadisi rivayet etmesidir. Râvi,
bu şekilde aldığı hadîsi rivayet ederken kale fulânun, yahut an fulânin,
yahutta enne fulânen kale gibi ittisale de muhtemel olan bir tabir kullanır.
Böylece, o hadîsi şeyhten işitmediği halde işitmiş vehmini uyandırır. Bu tedlis
hakkında yalanın kardeşidir, denilmiştir.
Tedlis
fittesviye: Sika raviler arasındaki zayıf bir raviyi atlayarak hadisin
hep sika ravilerden gelmiş intibaını verecek şekilde rivayet edilmesidir.
Tesviye, bir şeyi diğer bir şeyle aynı seviyeye getirmek demektir. Bir hadîsin
isnadında hem zayıf hem de güvenilir kimseler yer almış ise, zayıf râvilerin
isnaddan çıkartılması halinde bu isnad tesviye edilmiş, yâni yalnız güvenilir
râvilerden oluşan bir isnad haline getirilmiş olur. Burada maksat hadisin güvenilir
yolla geldiği izlenimini vermektir. En kötü tedlis budur.
Mürseli
Hafi Nedir?
Ravinin
asırdaşı olan veya karşılaştığı bir kişiden hadis duymadığı halde, duyma lafzı
içeren bir ifadeyle rivayet ettiği hadise mürseli hafi denir.
Mürseli
Hafi ile İsnad Tedlisi Arasındaki Fark Nedir?
Mürseli hafide
ravi, rivayet ettiği hadis olsun veya başka hadis olsun asla o kişiden hadis
rivayet etmemiştir. Bu kişi o hadisi söyleyen şeyh ile görüşmüş veya
görüşmemiş, hiç karşılaşmamış olabilir. İsnad tedlisinde ravi, rivayet ettim
dediği kişi ile görüşmüş olabilir ve başka hadisler işitmiş ve bu hadisleri
rivayet etmiş olabilir. İsnad tedlisinde sadece tedlis yaptığı hadisi
duymamıştır. Başka hadisler işitmiş ve rivayet etmiş olabilir.
KUDSİ
HADİS: Ayet olmamak kaydıyla Hz.Peygamberimizin s.a.v.
Allah’ü Teala şöyle buyurmuştur. Diyerek Allah’ü Tealaya nisbet ve izafe ettiği
hadislere denir.Bu tür hadislere ilahi veya Rabbani Hadisler de denir.
MUANAN
HADİS: Eda sığası an ,an olan hadise denir. Haddesena veya semi’tü
kullanmaz. Hocasından hangi şekilde alındığı belli olmayan hadistir.
MÜDEBBEC
HADİS: Akranların yani aynı dönemdeki muhaddislerin bir birinden rivayet
ettikleri hadistir.Sadece biri diğerinden aldığı zaman rivayetül akran denir.
Mevzu Hadis: Söylemediği veya yapmadığı halde Hz.Peygamber’e
nisbet edilen söz ve işlerle ilgili haberdir. Hadis uydurma faaliyetleri 3.ve
4.halifenin vefatından sonra başlamış hicri 50.yılda yaygınlık kazanmıştır.
Hadis Uydurma Sebeplerinden Bir Kaçı:
1-İslam düşmanlığı
2-Irk ve mezhep yanlılığı,bir grup yada cemaatini
savunma arzusu
3-Maddi yarar elde etme arzusu.İdarecilere yanaşıp
dünyevi isteklere kavuşma hırsı
4-İslama hizmet etme arzusu.İnsanları hayra teşvik
etmek için uydurulan hadisler.
Mevzu
Hadislere Karşı Yapılan Mücadele
A-Tenkide uğramış ravilere yönelik eserler. Sika
olmayan ravileri tesbit eden eserler
1-İbni Hıbban: Kitabul Mecruhin
2- İbn Adiyy: El Kamil fid duafa
B-Uydurma Hadislere Yönelik Eserler.Bu eserlerdeki
hadisler tamamen uydurma olanlardır.
1-İbnul Cevzi : Kitabul Mevzuat
2-Suyuti
: El-lealil Mesnua
3-İbni Arrak
: Tenzihüş-Şeria
4- Aliyyül Kari:Esrarul Merfua
HADİS EDEBİYATI VE OLUŞUM
SAFHALARI
— HIFZ (Hadislerin ezberlenmesi)
— KİTÂBET
(Hadislerin yazıya geçirilmesi)
Bu ikisi hadislerin tesbit aşamasını oluşturur.
— TEDVİN
(Hadislerin yazılı metinler halinde resmen bir araya toplanması)
— TASNÎF
(Belli usullere göre kitaplar haline getirilmesi)
HIFZ
Hz.
Peygamber döneminde Kur’an’dan başka bir şeye düşkünlük gösterilmemesi ve
Kur’an’ın kendisine has özelliklerinin müslümanlar tarafından iyice
benimsenmesi için HADİSLERİN yazılmasına izin verilmemiştir.
İlk yıllarda müslümanlar arasında yazı yazmasını
bilenler çok azdı. Sahabiler hadisleri şu üç yolla öğrenebiliyorlardı.
a) Müşafehe : Ağızdan duyarak
b) Müşahede yoluyla :Peygamberimiz s.a.v.’in fiil
ve tasviblerini görerek
c) Sema yoluyla: Peygamberimiz s.a.v.’den hadisi
duymuş veya onun fiillerini görmüş bir başka sahabeden işiterek
Hadislerin Sahabe Tarafından Ezberlenmesini
Kolaylaştıran Etkenler:
1-Hz. Peygamber’in sözlerindeki üslup ve ifade
güzelliğinin bulunması.
2-Okuma-yazma bilmeyen ümmi Arap toplumunun hafıza
tekniklerini çok iyi geliştirip kullanmaları.
3-Medeniyetin yoğunlaştırdığı sıkıntı ve
problemlerden uzak, sade bir yaşayışta zihin berraklığının oluşmasıdır. Bu
sebeple o günün insanı uzun hitabe ve şiirleri bir kez dinlemekle
ezberleyebiliyordu.
4- Hadislerin ezberlenmesi ve tebliğinin Sevgili
Peygamberimiz tarafından teşvik edilmesi.
— Hz. Muhammed (s.a.) buyurdu ki: Sözümü dinleyip
belleyen ve bellediğini aynı şekilde başkalarına tebliğ edenin Allah yüzünü
ağartsın.(Ebû Davud, İlim, 10.)
— Hz. Peygamber kendisinden sonra dini tebliğ edecek
ashâbın eğitimine önem verirdi. Onun sözleri ne uzun ne kısa olurdu. O, tane
tane konuşurdu. Hatta Hz. Aişe: “Yanında buluna herhangi bir kişi Onun
sözlerini kolaylıkla ezberleyebilirdi.” demektedir. (Buhâri, Menakıb,23)
— Bazen hafızalarda iyice yer etmesi için Hz.
Peygamber (s.a.) sözünü 3 kere tekrarlardı. (Buhâri, İlim,30)
KİTABET
“Kitâbetü’l-hadis”,
“Kitâbetü’l-ilm”, “Takyidu’l-ilm” deyimleriyle anlatılmakta olan hadislerin yazılması
konusu hadis edebiyatında önemli bir yer tutar. Bu husus son zamanlarda
müsteşriklerce çokça suiistimal edilmektedir. Şimdi konu etrafında oluşan
tartışmaları burada zikretmeye çalışacağız:
Ebu Said el-Hudri (r.a.)Rasulullah (s.a.)’in şöyle
buyurduğunu nakletmektedir: “Benim ağzımdan Kur’an’dan başka bir şey
yazmayınız. Kur’an’dan başka bir şey yazmış olan varsa, derhal o yazdığını imha
etsin. Ancak yazmaksızın benden dilediğiniz gibi rivayet ediniz. Bunda bir beis
yoktur. Bir de bile bile her kim bana
isnad ederek yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Müslim, Zühd
72)
Abdullah
İbn Amr (r.a.)şöyle bir rivayette
bulunur: “Rasulullah’dan duyduğum her şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum.
Kureyş beni bundan nehyetti ve ‘Rasulullah (s.a.) kızgızlık ve sukûnet
hallerinde konuşan bir insan iken sen ondan duyduğun her şeyi nasıl yazarsın?
dediler. Bunun üzerine ben yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Rasulullah’a arz
ettim. Eliyle ağzını işaret ederek: “Yaz, canım kudret elinde olan Allah’a
yemin ederim ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz!” buyurdu. (Ebu Davud,
İlim 3)
Ayrıca
Ebu Hureyre(r.a.) şöyle demektedir: “Nebi (s.a.)’in ashabı içinde Abdullah b.
Amr hariç, benden daha fazla hadis bilen (rivayet eden) kimse yoktur. Abdullah yazar,
ben yazmazdım.”(Buhari, İlm,39)
ÇÖZÜM:
İbn Kuteybe bu iki hadis için iki çözüm yolu vardır
demektedir:
1. Sünnetin sünnetle neshedilmiş olmasıdır. Şöyle
ki Hz. Peygamber önce sözlerinin yazılmasını yasaklamış; daha sonra yazılmasına
kaydedilmesine müsaade etmiştir.
2. Yazma izninin sadece Abdullah İbn Amr’a (r.a.)
mahsus olmasıdır. Çünkü Abdullah İbn Amr, eski kitapları okuyor Süryanice ve
Arapça yazı yazabiliyordu. Onun dışındaki sahabilerden sadece birkaç kişi yazı
yazabiliyordu. Onların da yazıları kusurlu idi. Nebi (s.a.) hata edebilecekleri
endişesiyle onlara hadisleri yazmaktan menetti.
— Hattabi ise, “Yasağın önce olması muhtemeldir. Son
durum ise yazının mübahlığıdır.” demektedir.
— İlk hadis usulü yazarı er-Ramehürmüzî: “Hadislerin
yazılmasına izin verilmediğine dair rivayetin hicretten önceki ve Kur’an ile
iştigalden alıkoymasından emin olunmadığı devir için geçerlidir.”
— İbn Kuteybe’nin savunduğu görüşü şu olay da
desteklemektedir: Mekke’nin fethi günü Hz. Peygamber (s.a.) Ebü Şah için Fetih
hutbesinin yazılmasını emretmiştir. Bu olayda son yıllara rastladığı için yazma
iznini daha sonra olduğu anlaşılmaktadır.
— Bir başka husus ise Abdullah İbn Amr (r.a.) vefat
ettiği zaman es-Sadıka diye meşhur olan sahifesi yanında bulunmaktaydı. Şayet
yazma yasağı devam ediyor olsaydı elbette Hz.Abdullah
(r.a) bu sahifeyi imha ederdi.
— Hadislerin yazıldığının en önemli belgeleri
SAHİFELER’dir.
— Abdullah b. Amr b. el-As’ın 1000 kadar hadis ihtiva
eden, ‘es-Sahifetü’s-sadıka’sı ile Hemmam b. Münebbih’in hocası Ebu Hureyre
(r.a.) dan rivayet ettiği hadisleri içeren 138 hadislik sahifesi günümüze kadar
gelmiş olan sahifelerin en önemlileridir.
— Yine Sahabe-i kiram arasında yaklaşık 50 kişinin
sahifesi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları: Ebu Eyyüb el-Ensari, Ebu Bekr
es-Sıddîk, Ebu Bekr es-Sakafi,Ebu Hureyre, Ebu Şah, Ebu Umame, Abdullah b.
Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Amr b.el-As, Abdullah
b. Zübeyr, Aişe, Ali b. Ebi Talib, Enes b. Malik (Allah cümlesinden razı olsun)
Önemli Not: Din
düşmanları, özellikle de günümüzdeki hadis inkarcıları hadislerle oluşan
hükümleri inkar edebilmek için hadislerin yazılmasının nehyedildiği savunurlar.
TEDVİN
Tedvin, sözlükte; dağınık malzemenin bir araya
toplanması demektir.
Istılahi anlamı ise, Henüz yazıya geçmemiş
rivayetleri yazıya geçirmek, Eskiden yazılmış veya yeni yazıya geçirilmiş olan
hadis metinlerini ayırıma tabi tutmadan bir araya toplamak, gibi iki ayrı işi
ifade etmektedir.
Tedvin
faaliyetleri ilk zamanlardan beri süregelmiş ise de resmi anlamda ilk müdevvin İbn
Şihab ez-Zühri’dir.
Ömer b.
Abdilaziz’in (101/719) Medine Valisi, Ebu Bekr b. Hazm ve ülkenin büyük
şehirlerine gönderdiği resmi yazı şöyledir. “Hz. Peygamber’in hadislerini,
sünnetlerini araştır ve yaz; zira ben, ilmin kaybolmasından ve alimlerin yok
olmasından endişe ediyorum.”
Tedvin,
sünnet malzemesini her hangi bir ayırım söz konusu olmaksızın ve yok olmaktan
korumak maksadıyla yazılı olarak bir araya getirmek şeklinde
gerçekleştirilmiştir. Tedvin, II.hicri asrın ilk çeyreğinde bitmiş, tasnif
dönemi onu takip etmiştir.
TASNİF
Tasnif,
sınıflandırmak, aynı cinsten olan ya da aralarında bir araya getirilmelerini
gerektiren ortaklıklar bulunan malzemeyi başkalarından ayırmak anlamındadır. Terim
olarak, müdevven Hadis malzemesi içinde yer alan hadisleri konularına göre
ayırıp belli bâb veya bölümlerde toplamak demektir.
Hadislerin
günümüze intikal safhaları arasında en uzun süre olarak Tasnif dönemi
gelmektedir. H.II. asrın büyük bir bölümü, hadis edebiyatının altın çağı
III.asır ve orijinal hadis edebiyatı mahsullerinin son örneklerinin verildiği
IV. Asrın ilk yarısı bu safhaya ait kabul edilebilir.
Hadisler tasnif edilirken iki kısımda
düzünlenmiştir.
a)Ravilerine Göre Tasnif (Ale’r-rical) : Müsnedler ve Mu’cemler şeklinde ikiye
ayrılır.
b) Konularına Göre Tasnif (Alel Ebvab): Camiler ,
Sünenler ve Musannefler şeklinde üçe ayrılır.
MÜSNEDLER:
Bu
sistemde konularına bakılmaksızın, hadisler sahabi ravilerine göre ard arda
sıralanır.
Müsnedlerde
yer alan sahabilerin sıralanışı genel olarak şöyledir:
-İlk önce Müslüman olanlar,
-Aşere-i mübeşşere,
-Ehl-i beyt ve Haşimoğulları
-Mekkeliler, Medineliler, Şamlılar, Basralılar,
-Hz. Peygamberin hanımları ve diğer kadın sahabiler
-En sonunda ismi bilinmeyen bazı sahabilerin
müsnedleri yer alır
1-
et-Teyâlisi (204/819)ve Müsnedi
2-
el-Humeydi (219/834)ve Müsnedi
3-
Ahmed b. Hanbel (h.241/855) ve Müsnedi
MU’CEMLER:
Bu sistem Mu’cem genel adıyla anılan kitaplardan
meydana gelmektedir.
Hadisçilere göre, hadislerin, sahabe, şeyh, veya
beldelere göre çoğu kere alfabetik olarak sıralandığı eserlere,MU’CEM denir. -et-Tebarâni (360/971):
el-Mu’cemu’l-kebir,
el-Mu’cemu’l-evsat, el-Mu’cemu’s-sağir
KONULARINA GÖRE ALEL EBVAB TASNİF
CAMİ’LER:
Câmi’ler
dini konuların hemen tamamını kapsayan sekiz ana bölüme ayrılırlar. Her birine
“kitab” denen bu bölümler şöyledir:
1-İman: inanç konularıyla alakalıdır. 2-Ahkam ve
sünen: İbadet ve muamelata dair.
3-Rikak ve Zühd: Ahlak ve nefis terbiyesiyle
alakalıdır. 4-Et’ime,eşribe,adab: Beşeri
ilişkilerle alakalıdır.
5-Tefsir: Ayetlerin hadislerle açıklanması 6-tarih, siyer, cihad:
Devletler arası ilişkiler,savaş-barış
7-Menakıb: Hz. Peygamber ve diğer peygamberler ve
ashabın yaşantısıyla ilgili konular.
8-Fiten ve Melahim: Kıyamet ve gelecekle ilgili
konular
Bu alanda yazılan en mühim eserler:
1- Buhâri’nin Sahih’i 2- Müslim’in Sahihi
3-Tirmizi’nin Cami’i ( Bunu daha çok sünenlerin
içinde zikretmektedirler.İhtilaflıdır)
SÜNENLER:
Sünen,
tahâretten vasiyyete kadar bütün fıkhi konulara dair hadisleri ihtiva eden
eserlerdir. Diğer bir ifadeyle, Fıkıh bablarına göre tasnif edilmiş ahkam
hadislerini muhtevi kitaplara sünen denir.
Sünenleri muhtevalarına göre, ibâdât, ukubat ve
muamelat bölümleriyle özetlemek mümkündür.
Bu alanda yazılan eserler:
1- Ebu Davud’un Süneni 2- Nesâi’nin Süneni 3-Tirmizi’nin Süneni 4-İbn Mâce’nin Süneni
5-Dârimi’nin Süneni 6- Beyhaki’nin es-Sünenü’l-Kübrası
MUSANNEFLER:
Musannefler
sünenlerdeki merfu hadislere ilaveten mevkuf ve maktu hadisleri de ihtiva eden
eserlerdir. Sünenler ise, taharetten
vasiyyete kadar bütün fıkhi konulara ait merfu hadisleri ihtiva eden fıkıh
kitapları tertibindeki hadis kitaplarıdır.
1- İmam Mâlik (179/795) ve el-Muvatta
2- Abdurrezzak b. Hemman (211/827) ve el-Musannef
3- İbn Ebi Şeybe (235/849), el-Musannef
BUHARİ
194/810
yıllarında Buhara’da doğmuştur. Etbâ-ut-Tâbiîn tabakasına mensuptur. Kırk yıl
süren ilim yolculuklarında yüz bini sahih toplam üçyüz bin hadis ezberlediğini
belirtmektedir. Ders aldığı hoca sayısı ise bini bulmuştur. Yetmiş bin râvi’den
dinlediği hadisleri onaltı yılda kitap haline getirmiştir.
v Buhâri, Sahîh’ini altıyüzbin hadis arasından
seçmiştir.
v
9
cilt, 97 kitap 3730 bâbtan oluşmuştur. Mükerrerleri ile birlikte 7275,
mükerrerler dışında 2761 hadis ihtivâ etmektedir.
Kendisinden bir asır sonra Hattâbî (ö. 388/998) tarafından
“î’lâmu’s-sünen” adıyla ilk şerh yazılmıştır. Buhâri’nin üzerine 100’den fazla
şerh yazılmıştır. Bu şerhlerin meşhurlarından bazıları:
1-Şafii alimlerinden olan İbn Hacer el-Askalânî’nin
(ö 852/1448) “Fethu’l-bârî”’si;
2- Hanefî alimi olan Aynî’nin (ö. 855/1451)
“Umdetu’l-kârî”si;
3-Kastallânî’nin (ö. 923/1517) “İrşâdu’s-sârî”
sidir
4-Kirmânî’nin (ö. 786/1384) “el-Kevâkibu’d-derârî”
si;
5-Keşmiri’nin Feyzül Barisi dir.
Zeynüddin
Ahmed b. Ahmed Abdüllâtif ez-Zebîdî’nin (ö. 893/1488) “et-Tecrîdu’s-sarîh li
ehâdîsi’l-Câmii’s-sahîh”i Buhâri üzerinde bir ihtisar çalışmasıdır. Bu eser
Türkçe’ye Ahmed Naim ve Kâmil Miras tarafından tercüme ve şerh edilmiş, Diyanet
işleri başkanlığınca neşredilmiş olan Tecrîd’e bir kılavuz fihrist cildi
eklenmiştir.
MÜSLİM
•
Kitabında
diğer hadisçilerin riayet etmedikleri bir hususu uygulamıştır. Hocalarından
sema yoluyla aldığı hadisleri naklederken “haddesenâ” tabirini hocalarına
okumak suretiyle onların tasviplerine arzettiği hadisleri naklederken de
“ahberanâ” tabirini kullanmıştır. Kitabını bablara ayırmamıştır. Onun kitabında
bulunan bab başlıkları daha sonraları Nevevî (ö. 676/1277) tarafından kaleme
alınmıştır. Kütüb-i sitte içerisinde yalnızca Müslim’in eserinde mukaddime
bulunmaktadır.
Şu an Müslim 4 cilt, 54 kitap, 1322 bab ve
mükerrerler dışında 3033 hadisten oluşmaktadır.
Müslim’in Sahih’ine otuza yakın şerh yazılmıştır.
Bunlar arasında en yaygın olanları
1-el-Mâzerî’nin (ö. 536/1141) “el-Mu’lim bi fevâidi
Müslim’ine yazdığı tekmile niteliğindeki şerh .Bilindiği kadarıyla Müslim
üzerine yazılmış ilk şerhtir.Hadisler baştan sona kadar şerh edilmeyip gerekli görülen
yerlerde açıklamalar yapılmıştır. Şerhte daha çok hadislerdeki ince manaların
yakalanmasına ve elde edilecek hükümlerin ortaya çıkarılmasına gayret
edilmiştir.
2- Kadı İyad’ın (ö. 544/1149) “İkmâlü’l-Mu’lim bi
fevâidi Müslim” adıyla yazdığı şerh.Mazerinin yazdığı el mu’limde gördüğü bir
takım noksanları tamamlamak maksadıyla yazmış olduğu şerhtir.
3-Ebû Zekeriya Yahya b. Şeref en-Nevevî’nin (ö.
676/1277) “el-Minhâc fî şerhi Sahihi Müslim.Bu şerh Müslim üzerine yazılan
şerhler arasında en muteber olanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder