Popüler Yayınlar

19 Şubat 2020 Çarşamba

AİLEM VE BEN


Aile Nedir?
Aile, hayata gözlerini açtığı anda insanı sarıp sarmalayan, koruyup kollayan, bağrına basan o eşsiz birlikteliğin adıdır. Aile, bu kocaman ve gürültülü dünyada ne yapacağını şaşıran minicik bir bebeğin duyduğu ilk güven, tattığı ilk huzur, yaşadığı ilk mutluluktur.

Aile, fedakârlığı, vefayı, ahlâkı ve inancı öğreten en uzun soluklu eğitim yuvasıdır. Kültürünü, geleneğini ve değerlerini ailesinden miras alır insan. Sorumluluğu, adaleti ve onuru ailesinde görür. Duyguları öğrenir, ilk alışkanlıklarını kazanır, ilk çarelerini dener. Velhasıl aile, insanın hayat kaynağıdır…

Bir Aile Kuruluyor:
Aileyle “huzur” iklimine kavuşan canlar ve kadın ile erkek arasında Allah tarafından örülen bağlar Kur’an’da şöyle anlatılır:
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Allah’ın varlığının belgelerinden biri de, kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve merhamet var etmesidir. Bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/21)

Hadis:
فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) شَبَابًا لاَ نَجِدُ شَيْئًا، فَقَالَ لَنَا رَسُولُ اللَّهُ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ! مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ، فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ
Sevgili Peygamberimiz de, evliliğin kendi sünneti olduğunu ısrarla dile getirir ve gençlere şöyle seslenir: “Evlenme imkânı bulanınız evlensin. çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur.” (Buhârî, Nikâh, 1, 3)

Nikâhla yepyeni haklar ve konumlar elde edilir. Ama kurulan yuvanın huzur içinde devamı için yeni sorumluluklar da yüklenmenin zamanı gelmiştir! Şöyle buyurur Allah Resûlü:
ألا وإنَّ لَكم على نسائِكم حقًّا ، ولنسائِكم عليكم حقًّا 
“Dikkat edin! Sizin, hanımlarınızın üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakkı vardır.” (Tirmizî, Radâ’, 11)

Aile, gelişigüzel ve sıradan bir yaşam alanı değil; Allah’ın rahmeti ile korunan, O’nun bahşettiği çocuklar ile gelişen ve güzelleşen kıymetli bir kurumdur. Aile toplumun çekirdeği, özü, yapı taşıdır. Aile kurmak sadece iki insanı birleştirmez, aynı zamanda bir toplumu inşa eder…

BİR AİLE OLGUNLAŞIYOR

Aile birliğinin kurulmasına, kimi zaman düğünler ziyafetler, davullar dernekler, kimi zaman da sade ve küçük törenler eşlik eder. Aslında hepsinin söylediği aynıdır: Artık iki insan, nikâh gibi
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقاًغَلِيظاً
“ağır bir sözleşmeye” (Nisâ, 4, 21) imza atarak eş olmuştur. Şimdi “aile olmanın ne anlama geldiğini” kavramaları, sorumluluklarının farkına varmaları, olgunlaşmaları gerekecektir.

Aile kurmak kadar aile olmak da önemlidir. Aynı çatı altında geceyi geçirmek ya da aynı soy ismi taşımak, aile olmak için yetmez. Aynı duygu ve düşünce dünyasında buluşmak, karşılıklı birbirini dinlemek ve anlamak lazımdır. Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi, “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir!”

Aile demek, nikâh ve kan bağının çok ötesinde bir duygu ve fikir bağı kurmak demektir. Gönül birliği etmek ve Allah’ın hoşnutluğuna yakışır bir yaşamı paylaşmak demektir.
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
 “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.” (Tevbe, 9/71)


AİLEYE ÇOCUK GELİYOR

İnsan, bir eşe kavuşunca çocuğu da olsun ister. Neslini sürdürmeyi, anne babalığı tatmayı, yarına izlerinin kalmasını diler. Zekeriya Peygamber gibi el açıp dua eder:
هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء

 “Rabbim!Bana katından temiz bir nesil ihsan et.” (Al-i İmrân, 3/38)

Çocuk, aile olma fikrini ilmek ilmek işler, derinden derine perçinler. Yuvanın merkezine yerleşir ve aile serüvenine yepyeni bir yön verir.

Çocuğu olunca bir kadın “anne” olmanın mutluluğunu yaşar. Allah’ın bu kıymetli emanetini şefkatle bağrına basar. Taşıdığı, doğurduğu, doyurduğu küçük canı kendisine tercih eder.
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
“İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu sıkıntı üzerine sıkıntıyla karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte bu yüzden) biz insana şöyle emrettik: Bana ve anne babana şükret. Dönüş ancak banadır.” (Lokmân, 31/14)

Anne ve çocuğu arasında daha ilk günden öyle eşsiz bir bağ kurulur ki, bu bağı zedeleyen her şey, sağlıklı bir insan yetişmesine engel olacak kadar tehlikelidir. Bu yüzden Peygamberimiz şöyle uyarır:
 مَنْ فَرَّقَ بَيْنَ الْوَالِدَةِ وَوَلَدِهَا فَرَّقَ اللَّهُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ أَحِبَّتِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ 
 “Anne ile evladının arasını ayıranın, Allah da kıyamet günü sevdikleriyle arasını ayırır.”(Tirmizî, Büyû’, 52)

Annemizi görünce fedakârlığı ve samimiyeti öğreniriz. “Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar.” deriz. Emeğini tartmadan, sayıp hesaplamadan vermenin adıdır anne. Sınırlamadan, şart koşmadan, kıskanmadan sunulan sevginin adı…

Hata edip üzsek de yine annemizin kucağına sığınırız. “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz” deriz. Affın, şefkatin ve hoşgörünün adıdır anne… Sabırla yoğrulan bir eğitimin adı…

Peygamberimizin tarif ettiğine göre, cennet anneye bir adım kadar yakındır ve kendisine ikram ve iyilikte bulunulmasını en çok hak eden kimse annedir. Peygamberimiz, anneye hürmetsizlik etmeyi, anlamsız tartışmalarla gönlünü kırmayı, düşmanca tavırlarla hatırını yok saymayı kesinlikle yasaklar. (Buhârî, Edeb, 2, 6)

BABA:
Bir erkek, çocuğu olduğunda “baba” olmanın onurunu yaşar. Ailesinin geçimini sağlamak, onları her türlü kötülükten korumak, çocuklarına güzel bir gelecek hazırlamak için çalışır çabalar. Peygamberinin müjdesi kulağında çınlar:
إِذَا أَنْفَقَ الرَّجُلُ عَلَى أَهْلِهِ يَحْتَسِبُهَا فَهُوَ لَهُ صَدَقَةٌ
 “Bir kimse sevabını sadece Allah’tan umarak ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için harcama yaptığında, bu onun için sadakadır.”
(Buhârî, İmân, 41)

Baba, aynı zamanda ailesindeki her bireyin iyi huylu, sağlıklı, dengeli insanlar olarak topluma katılması için de emek vermelidir. Maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçlarını da karşılamalı, merhamet eğitimi almış, güzel ahlâkla donanmış, kültürünü ve değerlerini benimsemiş bir nesil yetiştirmelidir.
مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أَدَبٍ حَسَنٍ.”
“Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 33)

Babamızla yaşarken saygıyı öğreniriz. Sevgiden beslenen bir hürmetin, incitmeyen aksine güven ve huzur veren bir otoritenin adıdır baba. Babamızın varlığıyla kendimizi korunmuş ve desteklenmiş hissederiz. “Babadan himmet, evlâttan hizmet!” deriz.

Adaleti, insafı ve merhameti babamızı izleyerek öğreniriz. Şiddetin bir baba ile özdeş hâle gelmesi, ailede babanın korku ile anılması, çocuğun şiddeti ev içinde öğrenmesi ne acıdır! Hâlbuki Kur’an’da Hz. İbrahim, Hz. Yakub ve Hz. Lokman gibi sevgi ve şefkat timsali babaların hayatlarını okuruz.

Peygamberimizin torunları ile gülüp oynayan, onlara sımsıkı sarılıp öpen, sırtına alıp gezdiren, hatta namaz kılarken ve hutbe okurken kucağına oturtan, sevgi dolu dualarla büyüten hâlini biliriz. Güzel duygularını yavrusundan gizleyen, gördüğü güzel davranışları takdir etmeyerek susan, sevmek bir yana döven bir baba, peygamberlerin örnekliğinden ne kadar nasiplenmiş olabilir ki!

Hiç birimiz anne babamızı seçemeyiz. Onlarla anlam kazanan ve bir ömür süren aile yolculuğunun nerede ve ne zaman başlayacağına biz karar veremeyiz. Ama anne-baba-çocuk üçgeninde nasıl bir ilişki geliştireceğimiz bize bağlıdır!

AİLE BİR EMANETTİR:
İnsanlar, özellikle de yakın ilişki içinde olan eşler ve çocuklar birbirlerine “mülkiyet bağı” ile değil, “emanet bilinci” ile bağlıdır. Canların yegâne sahibi olan Allah, bizi buluşturarak birbirimize emanet etmiştir. O hâlde eşimize ve çocuklarımıza karşı sorumsuzca, dilediğimiz gibi davranmaya hakkımız yoktur. Zira emanetin sahibi olan Allah, gün gelip hesap soracaktır!

Ailenizi emanet bilinciyle kucaklayın
Affedici olun
Öfkenizi yutun
Ayıpları örtün
Hata ettiğinizde özür dileyin.

Eş olmak, bir başkasının üzerinde sınırsız egemenlik kurmak değil, hayatı kolaylaştırma ve güzelleştirme yolunda ona destek olmak demektir. Peygamberimiz emanet bilincini şöyle hatırlatır:
“Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. çünkü siz, onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adını anarak (nikâh kıyıp) onları kendinize helâl kıldınız.” (Müslim, Hac, 147)

Bizler, anne baba olmakla yeryüzünün en kıymetli varlığı olan insanı yetiştirmeye aday oluruz. Elimizde işlenmeye hazır bir cevher vardır. Bazen bekleyen bu nadide cevher de aynı zamanda kırılgan bir emanettir. Rabbimiz şöyle buyurur:
وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

 “Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan vesilesidir. Katında büyük mükâfat olan ise ancak Allah’tır.” (Enfâl, 8/28)

AİLE BİR İMTİHANDIR:

Rolümüz değişebilir hayatta; bugün çocuk iken yarın anne, bugün evlat iken yarın eş oluruz. Ama ömür sürdükçe, aileye olan ihtiyacımız ve ailemizle imtihanımız da sürer gider. Aile hayatı ölümle sona eren bir süreç değil çok daha ötelere, ahirete uzanan bir hayattır.

Aile bütünlüğünün korunması, ancak aileye değer vermekle, emek vermekle, aileyle birlikte zaman geçirmekle mümkündür. Kimi zaman eşi ile geçinmekte zorlanır insan; kimi zaman da eşini yitirdiğinde bir ailenin yükünü tek başına omuzlar. Bazen iyi bir evlat yetiştirmek uğruna ömür boyu çabalar; bazen de acısıyla yandığı yavrusunun ölümüne sabreder. Her hâlükârda Peygamberimizin uyarısına muhataptır: “Ailenin senin üzerinde hakkı var!” (Buhârî, Edeb, 86

Peygamber Efendimiz, hicretten sonra muhacir ile ensarı kardeş ilan etmişti. Aralarında manevi kardeşlik bağı kurduğu sahabiler arasında Selmân-ı Fârisî ile Ebu’d-Derdâ da vardı. Ebu’d-Derdâ, İslam’la şereflendikten sonra Allah’a ibadet dışında hiçbir şeyle meşgul olmamaya karar vermişti. Ticareti bırakmış, hatta ailesini dahi ihmal etmeye başlamıştı. Onun bu durumuna şahit olan Selmân, kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı şu sözlerle uyardı: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu halde her hak sahibine hakkını ver!” Ebu’d-Derdâ, Selmân’ın bu sözlerini Peygamber Efendimize aktarınca Allah Resûlü (s.a.s), “Selmân doğru söylemiş” buyurdu.

فَقَالَ لَهُ سَلْمَانُ: "إنَّ لِرَبِّكَ عَلَيْكَ حَقًّا، ولِنَفْسِكَ عَلَيْكَ حَقًّا، ولأَهْلِكَ عَلَيْكَ حَقًّا، فَأَعْطِ كُلَّ ذِي حَقٍّ حَقَّهُ".فَأَتَى النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ، فقَالَ النَّبِيُّ صلَّى الله عليْه وسلَّم: ((صَدَقَ سَلْمَانُ))؛

Sonuçta insan,
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrîm, 66/6) ayetini sıkça hatırlamak, hem kendisini hem de ailesini kötüden ve kötülükten uzak tutmakla sorumludur. Olanca zorluğuna rağmen, hayat imtihanında ailesini göz ardı etmemeli, mutluluğu dışarıda değil evinde aramalıdır.

Her iki cihanda mutluluğa talip isek,
Tüketen değil besleyen,
Zayıflatan değil güçlendiren,
Bıktıran değil yaşama sevinci aşılayan,
Yok sayan değil saygı duyan,
İnciten değil değer veren,
Huzurlu bir aile hayatı için emek vermeye değer!



Diyanet İşleri Başkanlığı
Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanlığı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder