Popüler Yayınlar

6 Nisan 2022 Çarşamba

DOĞRULUK HAKKINDA VAAZ (İbadetlerde, Ticarette Doğruluk)

 

DOĞRULUK

1. Doğruluk Konusunun Ayet ve Hadislerle İzahı

2. Yalana İzin Verilen Yerler Nelerdir?

3. İbadetlerde Doğruluk (İhsan Ahlak İlişkisi)

4. Sadaka ve Doğruluk Arasındaki İlişki

5. Müflis Kimdir?

6. Ticarette Doğruluk

7. Sanal Âlemde Doğruluk

8. Bir Yalan Nelere Sebebiyet Verir

İslâm ahlâkının temel değerlerinden biri olan doğruluk; insanın içi ile dışının, özü ile sözünün bir olması, söyledikleriyle yaptıklarının (söz-fiil) birbirine uyması demektir. İnsanın söyledikleriyle yaptıklarının birbirine uymaması, niyeti başka olduğu hâlde dıştan başka şekilde söylemesi ve davranması, doğruluğun zıddı olan yalancılıktır. Yalancılık ise, İslâm dininde yasaklanmıştır. (Buharî, Şehadet, 10)

Hz. Peygamberin âlim ve şair sahâbîsi Ukbe b. Âmir el-Cühenî, güzel konuşur ve sözleriyle insanları etkilerdi. Bir gün Hz. Peygambere: مَا النَّجَاةُ  “Kurtuluşun yolu nedir?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz (sav):  أَمْسِكْ عَلَيْكَ لِسَانَكَ “(yalan, dedikodu vs. hususlarda) Diline sahip ol”    وَابْكِ عَلَى خَطِيئَتِكَ Günahların için de gözyaşı dök.” buyurdular Tirmizi

Yüce Allah Ahzab suresi 70. ayette يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ  “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin.” buyurarak Müslümanlara doğru sözlü olmalarını emretmiştir. Hz. Âdem’in, Rabbinden öğrendiği isimlerle konuşması onun kadrini ve değerini artırmış; şeytanın Rabbine karşı isyan ve itiraz yüklü konuşması ise onu alçaltıp Allah’ın rahmetinden uzaklaştırmıştır. Bu örnek, ağızımızdan çıkan sözlerimizde ne denli sorumluluk sahibi olduğumuzu bizlere göstermektedir.

Hz. Peygamber,  أَحْسَنُ الْكَلاَمِ كَلاَمُ اللَّهِ وَأَحْسَنُ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم “Sözün en güzeli Allah’ın kelâmı, en güzel yol da Muhammed’in yoludur.” buyurmuştur. (Nesâî, Sehv) Dolayısıyla konuşmalar nitelik ve nicelik açısından bu iki kaynağın verilerine, ilkelerine uyum gösterdiği nispette değer ve güzellik kazanacaktır. Çünkü Müslüman’ın Allah katında değerini artıran özelliklerinden birisi de güzel sözlü olmasıdır. Bir gün Sevgili Peygamberimize, “Ey Allah’ın Resûlü,  أَىُّ الإِسْلاَمِ أَفْضَلُ  İslâm(a inananlar)ın hangisi daha faziletlidir?” diye sordular. Peygamberimiz, مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ  “Dilinden ve elinden (gelecek kötülükler konusunda) Müslümanların güven içinde oldukları kimsedir!” buyurdu. M. Aleyh. Hz. Peygamber, Müslümanların konuşmalarında belli bir seviyenin olmasını sağlamak amacıyla ümmetini uyararak,  أَلَا أُنَبِّئُكُمْ بِشِرَارِكُمْ  “En kötü olanlarınızı size haber vereyim mi?  فَقَالَ هُمْ الثَّرْثَارُونَ الْمُتَشَدِّقُونَ  Onlar gevezelik edip ne söylediğine dikkat etmeden konuşanlardır.” buyurmuştur. A.Hanbel

Müslüman, ağzından çıkan cümlenin bir fayda sağlayıp sağlamayacağını tartmalı, önce düşünmeli sonra konuşmalı, söyledikleri iyiliğe vesile olmayacak hatta zarar verecekse susmalıdır. Diğer yandan, insanların yüzlerine karşı konuşurken gösterilen hassasiyetin arkalarından konuşurken de sürdürülmesi gerekmektedir. Bir kimsenin duyduğunda üzüleceği bir şey, doğru bile olsa onun yokluğunda da konuşulmamalıdır. Çünkü Peygamberimizin ifadesine göre bu, gıybettir. Peygamber Efendimizin, وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ فِى النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ أَوْ عَلَى مَنَاخِرِهِمْ إِلاَّ حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ “...İnsanları yüzükoyun veya burunları üstünde süründürerek cehenneme dolduran, dillerinin kazandığından başkası değil midir?” şeklindeki uyarısı kişinin ağzından çıkan sözlere dikkat etmesi gerektiğini bizlere göstermektedir.

Müslümanın kalbi, imanın ve doğruluğun merkezi olmalıdır. Nasıl ki küfrün yuvalandığı bir kalpte iman, hıyanetin kök saldığı bir kalpte emanet bulunmazsa, yalanın kararttığı bir kalpte de doğruluk barınamaz. Zira Hz. Peygamber, لَا يَجْتَمِعُ الْإِيمَانُ وَالْكُفْرُ فِي قَلْبِ امْرِئٍ وَلَا يَجْتَمِعُ الصِّدْقُ وَالْكَذِبُ جَمِيعًا وَلَا تَجْتَمِعُ الْخِيَانَةُ وَالْأَمَانَةُ جَمِيعًا Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” buyurmuştur. Söz ve davranışlarıyla ümmeti için “en güzel örnek” olan Sevgili Peygamberimiz, kendisi yalandan uzak durduğu gibi, müminlere de yalanı yasaklamış, yalan söyleyen kişinin münafıklığın üç alâmetinden birini taşıdığını haber vermiştir.  آيَةُ الْمُنَافِقِ ثَلاَثٌ إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ ، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ ، وَإِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ  “Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söylervaad ettiği vakit sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” 

Yalan konusunda çok hassas davranan Allah Resûlü, (sav) insanları yalandan ve ona götürebilecek her türlü davranıştan sakındırmıştır. Hatta bunlara, birçok kimsenin önemsemediği, çocuklara yalan söylemeyi ve yalan söyleyerek şaka yapmayı da dâhil etmiştir. Nitekim bir defasında Resûlullah (sav), bir annenin çocuğunu çağırıp, “Gel sana bir şey vereceğim.” dediğini işitince kadına, “Ona ne vereceksin?” diye sormuş, “Kuru hurma.” cevabını alınca da şöyle buyurmuştur: أَمَا إِنَّكِ لَوْ لَمْ تُعْطِيهِ شَيْئًا كُتِبَتْ عَلَيْكِ كِذْبَةٌ  “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın, bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı.” Öte yandan Allah Resûlü (sav), أَلاَ وَإِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ فَإِنَّ الْكَذِبَ لاَ يَصْلُحُ بِالْجِدِّ وَلاَ بِالْهَزْلِ “Yalancılıktan kaçının. Çünkü ister ciddi olsun, isterse şaka yollu olsun yalan söylemek Müslüman"a yakışmaz.” buyurarak konunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.

Hz. Peygamber, hayatı boyunca doğru yaşamış ve Müslümanların da doğru sözlü insanlar olmasını arzu etmiştir. Hz. Peygamberin (sav) her zaman doğruyu söylediği onu tanıyan kâfirler tarafından bile çeşitli vesilelerle itiraf edilmiştir. Doğruluk temelini esas alan bir kişi bu temel üzerinde durduğu müddetçe razı olunan bir mümin olacak ve mükâfat olarak cennete girecektir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) de doğruluğun iyi bir kul olmaya, iyi kulluğun da kişiyi cennete götüreceğinden hareketle müminleri şu sözlerle doğruluğa teşvik etmiştir: عَلَيْكُمْ بِالصِّدْقِ  “Doğruluktan ayrılmayın. فَإِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِى إِلَى الْبِرِّ Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِى إِلَى الْجَنَّةِ iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında "doğru/sıddîk" olarak tescillenir. وَإِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında "yalancı/kezzâb" olarak tescillenir.” (Müslim Birr)

Din iyiyi ve kötüyü, helali haramı, marufu münkeri belirler. Ahlak ise bunların yaşam tarzına dönüştürülmesini, davranış biçimi ve bilinci haline gelmesini sağlar. Bu sebebe binaen rivayetlerde ibadetlerle ahlaki erdemler kimi zaman iç içe, kimi zaman peş peşe yer almıştır. İbadet ahlak ilişkisi, genelde ibadetin gereği gibi ifası sonucu faziletlerin ortaya çıkması, ibadetleri yerine getirmeme ya da gereği gibi ifa etmemenin kötü ahlaka neden olabileceği bağlamda ele alınmıştır. Allah ile kul arasında kurulan bir bağ mesabesinde olan ibadet, bireyde murakabe ve ihsan duygusunun neşet etmesine ve bireyin değer üretmesine vesile olur.

YALANA İZİN VERİLEN YERLER

İslâm dini, söz ve davranışlarda doğruluğu esas almakla birlikte, başka bir çarenin kalmadığı, zarurî birtakım durumlarda yalan söylenmesine izin vermiştir. İnsanların arasını düzeltmek gibi, İslâm’ın öngördüğü hayırlı bir amaca sadece yalanla ulaşılabilecekse bu gibi durumlarda yalan caiz sayılmaktadır. Allah Resûlü (sav) yalnızca üç durumda yalana izin vermiştir. Kişinin yuvasının huzurunu düşünerek eşini memnun etmesi için, küs olan insanları barıştırmak için ve savaşta ordu menfaati için yalan söylenebileceğini haber vermiştir. Hendek Savaşı’nda, Müslüman olduğu kâfirler tarafından bilinmeyen Nuaym b. Mes’ûd, düşman arasına fitne sokabilmek için Resûlullah’tan (sav) yalan söylemek hususunda izin istemiş, Allah Resûlü de (sav), “İstediğini söyle. Sen bu konuda serbestsin.” Demiştir.

İHSAN – AHLAK İLİŞKİSİ

İbadet ahlak ilişkisini en güzel şekilde ortaya koyan rivayetlerden birisi hiç şüphesiz Cibril hadisidir. Orada bir insan şeklinde Hz. Peygambere gelen Cebrail, ona peş peşe İslam iman, ihsan ve kıyamet alametlerinin ne olduğunu sorar. Hz. Peygamber, Cibril hadisinde önce ibadetlerle çatısını ördüğü bir İslam tarifi yapmış, akabinde ihsanı tanımlayarak ibadet ahlak ilişkisini ortaya koymuştur.

“İhsan”, eylem, söylem ve amellerde ihlas ve murakabe, yani Allah’ın her an kontrol etmesi, görüp gözetmesi anlamında yapılması gerekeni en güzel şekilde gerçekleştirmek her görevi en iyi şekilde, önemseyerek, lâyıkıyla yerine getirmek anlamına gelmektedir. Hz. Ali’nin, “Kişinin kıymeti, amelindeki ihsanıyla ölçülür.” buyurmaktadır.

SADAKA VE DOĞRULUK ARASINDAKİ İLİŞKİ

Sadaka sıdk kökünden gelir. Doğruluk denince ilk akla gelen doğru sözlülüktür. Ancak doğruluk sadece söze hasredilemez. Doğruluk sadece söze özgü ve sözle alakalı bir ilke olmadığı gibi doğrunun zıddı olan yalan da yalnızca sözle ilintili değildir. Gerçek anlamda sıdk ve doğruluk; doğru olanı tasdik etmek; tasdik edilen hakikate uygun söz söylemek ve verilen sözde durmak; söylenilen doğru söze uygun tavır sergilemektir. Şayet doğruluk sözün sıfatı olarak kullanılacaksa sözün, hem insanın vicdanına, imanına, hem de söz, fiil ve eylemlerine uygun olması demektir.

Sadaka ile ilgili bahsi geçen rivayet ya da diğer birçok rivayet incelendiğinde Hz. Peygamberin doğruluğun davranışa dönüşmüş şeklini “sadaka” olarak isimlendirdiği görülür. Bahsi geçen ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre sadaka, imanın sadakatini ortaya koyan her davranıştır. Doğruluğu davranışla arama teşebbüsüdür. Hz. Peygamber'in dilinde sadaka, kişinin kendisine, topluma ve Rabbine karşı sadakatini gösteren her davranışın adıdır. Güzel söz sadakadır. Kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır. Allah'ın kullarına selam vermek sadakadır. İnsanlara yol göstermek sadakadır. Yoldaki zarar verici bir maddeyi kaldırıp atmak sadakadır. Bir kimsenin taşıtına binmesine yardımcı olmak sadakadır. Bir kimsenin eşyasını yüklemesine yardımcı olmak sadakadır. Kovaya doldurduğun suyu kardeşinle paylaşmak sadakadır. Kötülükten uzak durmak sadakadır. Helalinden rızık kazanmak, çoluk, çocuğunu besleyip büyütmek, eşine ikram etmek, emrinde çalıştırdığı kişilere hakkını verip, onların geçimini sağlamak sadakadır. Eş ile meşru birliktelik sadakadır. İyi göremeyen âmâ birine rehberlik etmek sadakadır. Borçluya süre tanıyarak anlayışlı olmak sadakadır. İnsanların ya da hayvanatın istifade etmesi için ağaç dikmek sadakadır. İki kişinin arasını düzeltmek, iki kişinin arasında adaletle hükmetmek sadakadır. Kişinin ailesinin nafakasını temin etmesi sadakadır. Kişinin ilim öğrenmesi ve öğrendiğini başkalarına öğretmesi en üstün sadakadır. İyiliği tavsiye etmek, kötülükten uzak tutmaya çalışmak sadakadır.47 Namaz için atılan her adım sadakadır.

MÜFLİS KİMDİR?

Hz. Peygamber, ibadet ahlak ilişkisi kuramayanları, ibadetleriyle hayatlarına değer katamayanları müflis tüccara benzetmiştir. O, bir gün arkadaşlarına “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuş, onlar da “müflis malı mülkü kalmayan kimsedir.” diyerek cevap vermişlerdir. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Gerçek müflis, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât ibadetlerini yerine getirmiş olarak gelir. Aynı anda o, kimine sövmüş, kimine iftira etmiş, kiminin malını haksız yere yemiş, kiminin kanını dökmüş, kimini de dövmüştür. Bunun üzerine iyiliklerinin mükâfatı ondan alınır, haksızlık yaptığı kişilere verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, zulmettiği kişilerin günahları alınır, kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” (Müslim, “Birr ve Sıla”, 59)

Hz. Peygamberin gönderiliş gayelerinden birisi güzel ahlakı ikame etmektir. İlgili rivayetlerden anlaşılmaktadır ki, ibadetlerin en önemli hikmetlerinden birisi de kişinin güzel ahlak sahibi olmasını sağlamaktır. Bu yönüyle de ibadet ahlak ilişkisi hadis rivayetlerinin temel konularındandır. Rivayetlerde ibadetlerin kişinin bireysel ve sosyal hayatına müspet yönde etki etmesi ibadet ahlak ilişkisinin doğal sonucu olarak görülür. İbadetten beklenen ahlakı güzelleştirmesidir. Bu sonuç dünya ve ahiret hayatı için mutluluğa götürücüdür. Beklentilerin aksine güzel ahlaka dönüşemeyen ibadet bireysel ve toplumsal hayatta faydadan ziyade zarara sebep olur.

TİCARETTE DOĞRULUK

Hz. Peygamber, ticaretin temelini doğruluk ve dürüstlükle birey ve topluma hizmet anlayışı üzerine kurmuştur. Ticaretin diğer ahlakî kuralları, işin özü ve esası olan doğruluk üzerine binâ edilmiştir. Dürüst yapıldığı zaman, aldatmaya yönelik işlere tenezzül edilmez ise böyle bir ticaretle uğraşan tüccarlar için dünya kazancı olduğu gibi ahirette Peygamberler, Sıddıklar ve şehitlerle beraber olmanın yanı sıra Allah’ın (c.c) gölgesi altında bulunma müjdesi vardır. (Tirmizi, es-Sünen, Buyu’, 4; İbn Mâce, es-Sünen, Ticarât, 1.) Hz. Peygamber, iş hayatında doğruluğu, dürüstlüğü ilke edinmiş; yalan, hile, aldatma gibi kötü huyları yasaklamış ve dürüst tüccarın kazançlı, karaborsacının ise mel’un olduğunu bildirmiştir.” ( İbn Mace, es-Sünen, Ticarât, 6.)

Dürüst davranmak ve doğruyu söylemek ticaret hayatının en önemli ilkesidir. Bu yüzden Hz. Peygamber, müminlerin ticaret yaparken yalandan sakınmalarını şöyle öğütlemiştir: فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ فِى بَيْعِهِمَا “Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir.  وَإِنْ كَذَبَا وَكَتَمَا مُحِقَ بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok olur.”

Allah Resûlü (sav) bazı ihtiyaçlarını temin etmek için zaman zaman Medine pazarına gider, bu vesileyle gelip gidenlerden ve alınıp satılanlardan da haberdar olurdu. Yine bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekti. Hububatı satan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini daldırdı. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Efendimizin parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın sebebini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?” diyerek ticaret ahlâkına dikkatleri çekti. Anlaşılan o ki, satıcı kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan satışa sunmak suretiyle insanları aldatmaktaydı. İnsanları aldatmak ise, Peygamberimizin sünnetinden ve yolundan uzaklaşmak demekti:  Sevgili Peygamberimiz (sav) وَمَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا لاَ غِشَّ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ “Müslümanlar arasında aldatma olamaz! Bizi aldatan, bizden değildir!” buyurmuştur. (Müslim, Îmân,)

Ticaret hayatında doğruluktan ayrılan kimseler, tüccar olmaktan çıkıp füccâr (günahkar) olurlar ki, Peygamberimizin belirttiği gibi ahirette de bu şekilde diriltileceklerdir: “Tüccarlar kıyamet gününde füccâr (günahkar) olarak diriltilecekler, ancak Allah’tan korkan, yeminine sâdık kalan ve doğru olanlar müstesna”. (Tirmizi, es-Sünen, Buyu’,4) Ticarette satıcı kadar müşterinin de doğruluktan ayrılmaması parayı ne zaman ve nasıl ödeyeceği konularında doğru sözlü ve dürüst olması gerekir.

13. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlayan Ahî Evrân (ö.1262) tarafından kurulan, toplumun meslek ve sanat alanında yetişmesini, ahlaken gelişmesini esas alan dinî, içtimaî ve iktisadî bir teşkilat olan Ahîlik sisteminde, doğruluk, dürüstlük, emanete riayet, cömertlik, yardımseverlik gibi değerler ön plandadır. Ahîlerin teşkilatta aldıkları meslekî eğitim ve terbiye, doğru-dürüst çalışmalarını, müşteriye saygı gösterip aldatmamayı, kaliteli mal üretmeyi gibi ahlakî ilkeleri telkin etmektedir. İşinde hile yapan ve mesleğini kötüye kullanan esnaf, meslekten çıkarılmaya varıncaya kadar çeşitli müeyyide ve cezalara çaptırılırdı. Kişiyi ideal ölçülere yaklaştırabilmeyi hedef edinen Ahîlikteki bu cezalar, esasta suçluların terbiye edilip topluma kazandırılmasını amaçlamaktadır.

SANAL ÂLEMDE DOĞRULUK

BİR YALAN NELERE SEBEBİYET VERİR

·         Allah’ın emri çiğnenmiş olacak, böylelikle Allah’ın rızasından uzaklaşacak.

·         Amel defterimizdeki sol tarafımıza melekler kötülükleri yazmaya başlayacak.

·         Toplum hayatında yalanın bilinmesi yalanı söyleyen kişiyi psikolojik olarak rahatsız edecek.

·         Karşısındaki insanı yanılttığı için kişiye olan güven sarsılacak, kaybolacak.

·         İnsani ilişkiler zarar görür.

·    Yalanı aklında tutması için başka yalanlar söyleyecek ve bu şekilde yeni yalanlarla başka günahlara götürecek.

·         Toplumu ifsat etmiş olacak.

·         Kul hakkına girmiş olacak.

Gibi daha birçok olumsuzluklara sebebiyet verir.

Sürahide ne varsa bardağa o dökülür. Kişinin iç dünyası doğruysa, kişinin sözü, yaşantısı, hayatı doğru olur.

Sonuç olarak Hz. Peygamber’in sünneti ve ashabının davranışları bizlere örnek olmalıdır. Çeşitli maddî kaygı veya beklentilerle doğruluk ve dürüstlükten taviz verildiği takdirde hem sosyal ilişkilerde güvensizlik hâkim olacak hem de toplum huzuru yara alacaktır.

El-Emîn Peygambere el-Amân ümmet yakışmaz.

 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder