DOĞRULUK
1. Doğruluk Konusunun Ayet ve
Hadislerle İzahı
2. Yalana İzin Verilen Yerler
Nelerdir?
3. İbadetlerde Doğruluk (İhsan Ahlak
İlişkisi)
4. Sadaka ve Doğruluk Arasındaki
İlişki
5. Müflis Kimdir?
6. Ticarette Doğruluk
7. Sanal Âlemde Doğruluk
8. Bir Yalan Nelere Sebebiyet Verir
İslâm ahlâkının temel değerlerinden biri olan doğruluk; insanın içi
ile dışının, özü ile sözünün bir olması, söyledikleriyle yaptıklarının
(söz-fiil) birbirine uyması demektir. İnsanın söyledikleriyle yaptıklarının
birbirine uymaması, niyeti başka olduğu hâlde dıştan başka şekilde söylemesi ve
davranması, doğruluğun zıddı olan yalancılıktır. Yalancılık ise, İslâm dininde
yasaklanmıştır. (Buharî, Şehadet, 10)
Hz. Peygamberin âlim ve şair sahâbîsi Ukbe b. Âmir el-Cühenî, güzel
konuşur ve sözleriyle insanları etkilerdi. Bir gün Hz. Peygambere: مَا النَّجَاةُ “Kurtuluşun yolu nedir?” diye sordu.
Sevgili Peygamberimiz (sav): أَمْسِكْ عَلَيْكَ لِسَانَكَ “(yalan, dedikodu vs. hususlarda)
Diline sahip ol” وَابْكِ عَلَى خَطِيئَتِكَ Günahların için de gözyaşı dök.” buyurdular Tirmizi
Yüce Allah Ahzab suresi 70. ayette يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا
اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ “Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin.” buyurarak Müslümanlara
doğru sözlü olmalarını emretmiştir. Hz. Âdem’in, Rabbinden öğrendiği isimlerle
konuşması onun kadrini ve değerini artırmış; şeytanın Rabbine karşı isyan ve itiraz
yüklü konuşması ise onu alçaltıp Allah’ın rahmetinden uzaklaştırmıştır. Bu
örnek, ağızımızdan çıkan sözlerimizde ne denli sorumluluk sahibi olduğumuzu
bizlere göstermektedir.
Hz. Peygamber, أَحْسَنُ الْكَلاَمِ كَلاَمُ اللَّهِ
وَأَحْسَنُ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم
“Sözün en güzeli Allah’ın kelâmı, en güzel yol da Muhammed’in
yoludur.” buyurmuştur. (Nesâî,
Sehv) Dolayısıyla konuşmalar nitelik ve nicelik açısından bu iki kaynağın
verilerine, ilkelerine uyum gösterdiği nispette değer ve güzellik kazanacaktır.
Çünkü Müslüman’ın Allah katında değerini artıran özelliklerinden birisi de
güzel sözlü olmasıdır. Bir gün Sevgili Peygamberimize, “Ey Allah’ın Resûlü, أَىُّ الإِسْلاَمِ أَفْضَلُ İslâm(a inananlar)ın
hangisi daha faziletlidir?”
diye sordular. Peygamberimiz, مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ
وَيَدِهِ “Dilinden ve elinden (gelecek kötülükler konusunda) Müslümanların güven içinde oldukları kimsedir!” buyurdu. M.
Aleyh. Hz. Peygamber, Müslümanların konuşmalarında belli bir seviyenin olmasını
sağlamak amacıyla ümmetini uyararak, أَلَا أُنَبِّئُكُمْ بِشِرَارِكُمْ
“En kötü olanlarınızı size haber vereyim mi? فَقَالَ هُمْ الثَّرْثَارُونَ
الْمُتَشَدِّقُونَ
Onlar gevezelik
edip ne söylediğine dikkat etmeden konuşanlardır.” buyurmuştur. A.Hanbel
Müslüman, ağzından çıkan cümlenin bir fayda sağlayıp
sağlamayacağını tartmalı, önce düşünmeli sonra konuşmalı, söyledikleri iyiliğe
vesile olmayacak hatta zarar verecekse susmalıdır. Diğer yandan, insanların
yüzlerine karşı konuşurken gösterilen hassasiyetin arkalarından konuşurken de
sürdürülmesi gerekmektedir. Bir kimsenin duyduğunda üzüleceği bir şey, doğru
bile olsa onun yokluğunda da konuşulmamalıdır. Çünkü Peygamberimizin ifadesine
göre bu, gıybettir. Peygamber Efendimizin, وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ فِى النَّارِ
عَلَى وُجُوهِهِمْ أَوْ عَلَى مَنَاخِرِهِمْ إِلاَّ حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ “...İnsanları yüzükoyun veya burunları üstünde
süründürerek cehenneme dolduran, dillerinin kazandığından başkası değil midir?” şeklindeki
uyarısı kişinin ağzından çıkan sözlere dikkat etmesi gerektiğini bizlere
göstermektedir.
Müslümanın kalbi, imanın ve doğruluğun merkezi olmalıdır. Nasıl ki
küfrün yuvalandığı bir kalpte iman, hıyanetin kök saldığı bir kalpte emanet
bulunmazsa, yalanın kararttığı bir kalpte de doğruluk barınamaz. Zira Hz.
Peygamber, لَا يَجْتَمِعُ الْإِيمَانُ وَالْكُفْرُ فِي قَلْبِ امْرِئٍ
وَلَا يَجْتَمِعُ الصِّدْقُ وَالْكَذِبُ جَمِيعًا وَلَا تَجْتَمِعُ الْخِيَانَةُ
وَالْأَمَانَةُ جَمِيعًا “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile
yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” buyurmuştur. Söz ve davranışlarıyla ümmeti için “en güzel
örnek” olan Sevgili Peygamberimiz, kendisi yalandan uzak durduğu gibi,
müminlere de yalanı yasaklamış, yalan söyleyen kişinin münafıklığın üç
alâmetinden birini taşıdığını haber vermiştir. آيَةُ الْمُنَافِقِ ثَلاَثٌ إِذَا
حَدَّثَ كَذَبَ ، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ ، وَإِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ
“Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, vaad ettiği vakit sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet
edildiği zaman hıyanet eder.”
Yalan konusunda çok hassas davranan Allah Resûlü, (sav) insanları
yalandan ve ona götürebilecek her türlü davranıştan sakındırmıştır. Hatta
bunlara, birçok kimsenin önemsemediği, çocuklara yalan söylemeyi ve
yalan söyleyerek şaka yapmayı da dâhil etmiştir. Nitekim bir defasında
Resûlullah (sav), bir annenin çocuğunu çağırıp, “Gel sana bir şey vereceğim.”
dediğini işitince kadına, “Ona ne vereceksin?” diye sormuş,
“Kuru hurma.” cevabını alınca da şöyle buyurmuştur: أَمَا إِنَّكِ لَوْ لَمْ تُعْطِيهِ
شَيْئًا كُتِبَتْ عَلَيْكِ كِذْبَةٌ “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın, bu senin için bir
yalan olarak yazılacaktı.” Öte
yandan Allah Resûlü (sav), أَلاَ وَإِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ فَإِنَّ
الْكَذِبَ لاَ يَصْلُحُ بِالْجِدِّ وَلاَ بِالْهَزْلِ
“Yalancılıktan kaçının. Çünkü ister
ciddi olsun, isterse şaka yollu olsun yalan söylemek Müslüman"a yakışmaz.” buyurarak konunun ne kadar
önemli olduğunu vurgulamıştır.
Hz. Peygamber, hayatı boyunca doğru yaşamış ve Müslümanların da
doğru sözlü insanlar olmasını arzu etmiştir. Hz. Peygamberin (sav) her zaman
doğruyu söylediği onu tanıyan kâfirler tarafından bile çeşitli vesilelerle
itiraf edilmiştir. Doğruluk temelini esas alan bir kişi bu temel üzerinde
durduğu müddetçe razı olunan bir mümin olacak ve mükâfat olarak cennete
girecektir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) de doğruluğun iyi bir kul olmaya, iyi
kulluğun da kişiyi cennete götüreceğinden hareketle müminleri şu sözlerle
doğruluğa teşvik etmiştir: عَلَيْكُمْ بِالصِّدْقِ “Doğruluktan
ayrılmayın. فَإِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِى إِلَى الْبِرِّ
Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِى إِلَى
الْجَنَّةِ iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan
ayrılmazsa Allah katında "doğru/sıddîk" olarak tescillenir. وَإِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de
cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah
katında "yalancı/kezzâb" olarak tescillenir.” (Müslim Birr)
Din iyiyi ve kötüyü, helali haramı, marufu münkeri belirler. Ahlak
ise bunların yaşam tarzına dönüştürülmesini, davranış biçimi ve bilinci haline
gelmesini sağlar. Bu sebebe binaen rivayetlerde ibadetlerle ahlaki erdemler
kimi zaman iç içe, kimi zaman peş peşe yer almıştır. İbadet ahlak ilişkisi,
genelde ibadetin gereği gibi ifası sonucu faziletlerin ortaya çıkması,
ibadetleri yerine getirmeme ya da gereği gibi ifa etmemenin kötü ahlaka neden
olabileceği bağlamda ele alınmıştır. Allah ile kul arasında kurulan bir bağ mesabesinde
olan ibadet, bireyde murakabe ve ihsan duygusunun neşet etmesine ve bireyin
değer üretmesine vesile olur.
YALANA İZİN VERİLEN YERLER
İslâm dini, söz ve davranışlarda doğruluğu esas almakla birlikte,
başka bir çarenin kalmadığı, zarurî birtakım durumlarda yalan söylenmesine izin
vermiştir. İnsanların arasını düzeltmek gibi, İslâm’ın öngördüğü hayırlı bir
amaca sadece yalanla ulaşılabilecekse bu gibi durumlarda yalan caiz
sayılmaktadır. Allah Resûlü (sav) yalnızca üç durumda yalana izin
vermiştir. Kişinin yuvasının huzurunu düşünerek eşini memnun etmesi için,
küs olan insanları barıştırmak için ve savaşta ordu menfaati için yalan
söylenebileceğini haber vermiştir. Hendek Savaşı’nda, Müslüman olduğu kâfirler
tarafından bilinmeyen Nuaym b. Mes’ûd, düşman arasına fitne sokabilmek için
Resûlullah’tan (sav) yalan söylemek hususunda izin istemiş, Allah Resûlü de
(sav), “İstediğini söyle. Sen bu konuda serbestsin.” Demiştir.
İHSAN – AHLAK İLİŞKİSİ
İbadet ahlak ilişkisini en güzel şekilde ortaya koyan rivayetlerden
birisi hiç şüphesiz Cibril hadisidir. Orada bir insan şeklinde Hz. Peygambere
gelen Cebrail, ona peş peşe İslam iman, ihsan ve kıyamet alametlerinin ne
olduğunu sorar. Hz. Peygamber, Cibril hadisinde önce ibadetlerle çatısını ördüğü
bir İslam tarifi yapmış, akabinde ihsanı tanımlayarak ibadet ahlak ilişkisini
ortaya koymuştur.
“İhsan”, eylem, söylem ve amellerde ihlas ve murakabe, yani
Allah’ın her an kontrol etmesi, görüp gözetmesi anlamında yapılması gerekeni en
güzel şekilde gerçekleştirmek her görevi en iyi şekilde, önemseyerek, lâyıkıyla
yerine getirmek anlamına gelmektedir. Hz. Ali’nin, “Kişinin kıymeti, amelindeki
ihsanıyla ölçülür.” buyurmaktadır.
SADAKA VE DOĞRULUK ARASINDAKİ İLİŞKİ
Sadaka sıdk kökünden gelir. Doğruluk denince ilk akla gelen doğru
sözlülüktür. Ancak doğruluk sadece söze hasredilemez. Doğruluk sadece söze özgü
ve sözle alakalı bir ilke olmadığı gibi doğrunun zıddı olan yalan da yalnızca
sözle ilintili değildir. Gerçek anlamda sıdk ve doğruluk; doğru olanı tasdik
etmek; tasdik edilen hakikate uygun söz söylemek ve verilen sözde durmak;
söylenilen doğru söze uygun tavır sergilemektir. Şayet doğruluk sözün sıfatı
olarak kullanılacaksa sözün, hem insanın vicdanına, imanına, hem de söz, fiil
ve eylemlerine uygun olması demektir.
Sadaka ile ilgili bahsi geçen rivayet ya da diğer birçok rivayet
incelendiğinde Hz. Peygamberin doğruluğun davranışa dönüşmüş şeklini “sadaka”
olarak isimlendirdiği görülür. Bahsi geçen ayet ve hadislerden anlaşıldığına
göre sadaka, imanın sadakatini ortaya koyan her davranıştır. Doğruluğu
davranışla arama teşebbüsüdür. Hz. Peygamber'in dilinde sadaka, kişinin
kendisine, topluma ve Rabbine karşı sadakatini gösteren her davranışın adıdır.
Güzel söz sadakadır. Kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır. Allah'ın kullarına
selam vermek sadakadır. İnsanlara yol göstermek sadakadır. Yoldaki zarar verici
bir maddeyi kaldırıp atmak sadakadır. Bir kimsenin taşıtına binmesine yardımcı
olmak sadakadır. Bir kimsenin eşyasını yüklemesine yardımcı olmak sadakadır.
Kovaya doldurduğun suyu kardeşinle paylaşmak sadakadır. Kötülükten uzak durmak
sadakadır. Helalinden rızık kazanmak, çoluk, çocuğunu besleyip büyütmek, eşine
ikram etmek, emrinde çalıştırdığı kişilere hakkını verip, onların geçimini
sağlamak sadakadır. Eş ile meşru birliktelik sadakadır. İyi göremeyen âmâ
birine rehberlik etmek sadakadır. Borçluya süre tanıyarak anlayışlı olmak
sadakadır. İnsanların ya da hayvanatın istifade etmesi için ağaç dikmek
sadakadır. İki kişinin arasını düzeltmek, iki kişinin arasında adaletle
hükmetmek sadakadır. Kişinin ailesinin nafakasını temin etmesi sadakadır.
Kişinin ilim öğrenmesi ve öğrendiğini başkalarına öğretmesi en üstün sadakadır.
İyiliği tavsiye etmek, kötülükten uzak tutmaya çalışmak sadakadır.47 Namaz için
atılan her adım sadakadır.
MÜFLİS KİMDİR?
Hz. Peygamber, ibadet ahlak ilişkisi kuramayanları, ibadetleriyle
hayatlarına değer katamayanları müflis tüccara benzetmiştir. O, bir gün
arkadaşlarına “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuş, onlar da “müflis
malı mülkü kalmayan kimsedir.” diyerek cevap vermişlerdir. Bunun üzerine Hz.
Peygamber, “Gerçek müflis, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât ibadetlerini
yerine getirmiş olarak gelir. Aynı anda o, kimine sövmüş, kimine iftira
etmiş, kiminin malını haksız yere yemiş, kiminin kanını dökmüş, kimini de
dövmüştür. Bunun üzerine iyiliklerinin mükâfatı ondan alınır, haksızlık yaptığı
kişilere verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, zulmettiği
kişilerin günahları alınır, kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.”
(Müslim, “Birr ve Sıla”, 59)
Hz. Peygamberin gönderiliş gayelerinden birisi güzel ahlakı ikame
etmektir. İlgili rivayetlerden anlaşılmaktadır ki, ibadetlerin en önemli
hikmetlerinden birisi de kişinin güzel ahlak sahibi olmasını sağlamaktır. Bu yönüyle
de ibadet ahlak ilişkisi hadis rivayetlerinin temel konularındandır.
Rivayetlerde ibadetlerin kişinin bireysel ve sosyal hayatına müspet yönde etki
etmesi ibadet ahlak ilişkisinin doğal sonucu olarak görülür. İbadetten beklenen
ahlakı güzelleştirmesidir. Bu sonuç dünya ve ahiret hayatı için mutluluğa
götürücüdür. Beklentilerin aksine güzel ahlaka dönüşemeyen ibadet bireysel ve
toplumsal hayatta faydadan ziyade zarara sebep olur.
TİCARETTE DOĞRULUK
Hz. Peygamber, ticaretin temelini doğruluk ve dürüstlükle birey ve
topluma hizmet anlayışı üzerine kurmuştur. Ticaretin diğer ahlakî kuralları,
işin özü ve esası olan doğruluk üzerine binâ edilmiştir. Dürüst yapıldığı
zaman, aldatmaya yönelik işlere tenezzül edilmez ise böyle bir ticaretle
uğraşan tüccarlar için dünya kazancı olduğu gibi ahirette Peygamberler,
Sıddıklar ve şehitlerle beraber olmanın yanı sıra Allah’ın (c.c) gölgesi
altında bulunma müjdesi vardır. (Tirmizi, es-Sünen, Buyu’, 4; İbn Mâce, es-Sünen,
Ticarât, 1.) Hz. Peygamber, iş hayatında doğruluğu, dürüstlüğü ilke edinmiş;
yalan, hile, aldatma gibi kötü huyları yasaklamış ve dürüst tüccarın kazançlı,
karaborsacının ise mel’un olduğunu bildirmiştir.” ( İbn Mace, es-Sünen,
Ticarât, 6.)
Dürüst davranmak ve doğruyu söylemek ticaret hayatının en önemli
ilkesidir. Bu yüzden Hz. Peygamber, müminlerin ticaret yaparken yalandan
sakınmalarını şöyle öğütlemiştir: فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ فِى
بَيْعِهِمَا “Eğer bir
satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi
bereketlendirilir. وَإِنْ كَذَبَا وَكَتَمَا مُحِقَ
بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا Eğer yalan söyler ve
kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok olur.”
Allah Resûlü (sav) bazı ihtiyaçlarını temin etmek için zaman zaman
Medine pazarına gider, bu vesileyle gelip gidenlerden ve alınıp satılanlardan
da haberdar olurdu. Yine bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini
çekti. Hububatı satan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini daldırdı.
Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Efendimizin parmakları ıslanmıştı.
Satıcıya ıslaklığın sebebini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı.
Bunun üzerine Allah Resûlü, “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak
olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?” diyerek ticaret ahlâkına
dikkatleri çekti. Anlaşılan o ki, satıcı kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan
satışa sunmak suretiyle insanları aldatmaktaydı. İnsanları aldatmak ise,
Peygamberimizin sünnetinden ve yolundan uzaklaşmak demekti: Sevgili
Peygamberimiz (sav) وَمَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا لاَ غِشَّ بَيْنَ
الْمُسْلِمِينَ “Müslümanlar arasında
aldatma olamaz! Bizi aldatan, bizden değildir!” buyurmuştur. (Müslim,
Îmân,)
Ticaret hayatında doğruluktan ayrılan kimseler, tüccar olmaktan
çıkıp füccâr (günahkar) olurlar ki, Peygamberimizin belirttiği gibi ahirette de
bu şekilde diriltileceklerdir: “Tüccarlar kıyamet gününde füccâr (günahkar)
olarak diriltilecekler, ancak Allah’tan korkan, yeminine sâdık kalan ve doğru
olanlar müstesna”. (Tirmizi, es-Sünen, Buyu’,4)
Ticarette satıcı kadar müşterinin de doğruluktan ayrılmaması parayı ne zaman ve
nasıl ödeyeceği konularında doğru sözlü ve dürüst olması gerekir.
13. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlayan Ahî Evrân (ö.1262)
tarafından kurulan, toplumun meslek ve sanat alanında yetişmesini, ahlaken
gelişmesini esas alan dinî, içtimaî ve iktisadî bir teşkilat olan Ahîlik
sisteminde, doğruluk, dürüstlük, emanete riayet, cömertlik, yardımseverlik gibi
değerler ön plandadır. Ahîlerin teşkilatta aldıkları meslekî eğitim ve terbiye,
doğru-dürüst çalışmalarını, müşteriye saygı gösterip aldatmamayı, kaliteli mal
üretmeyi gibi ahlakî ilkeleri telkin etmektedir. İşinde hile yapan ve mesleğini
kötüye kullanan esnaf, meslekten çıkarılmaya varıncaya kadar çeşitli müeyyide
ve cezalara çaptırılırdı. Kişiyi ideal ölçülere yaklaştırabilmeyi hedef edinen
Ahîlikteki bu cezalar, esasta suçluların terbiye edilip topluma
kazandırılmasını amaçlamaktadır.
SANAL ÂLEMDE DOĞRULUK
BİR YALAN NELERE SEBEBİYET VERİR
·
Allah’ın
emri çiğnenmiş olacak, böylelikle Allah’ın rızasından uzaklaşacak.
·
Amel
defterimizdeki sol tarafımıza melekler kötülükleri yazmaya başlayacak.
·
Toplum
hayatında yalanın bilinmesi yalanı söyleyen kişiyi psikolojik olarak rahatsız
edecek.
·
Karşısındaki
insanı yanılttığı için kişiye olan güven sarsılacak, kaybolacak.
·
İnsani
ilişkiler zarar görür.
· Yalanı
aklında tutması için başka yalanlar söyleyecek ve bu şekilde yeni yalanlarla
başka günahlara götürecek.
·
Toplumu
ifsat etmiş olacak.
·
Kul
hakkına girmiş olacak.
Gibi daha birçok
olumsuzluklara sebebiyet verir.
Sürahide ne varsa bardağa o dökülür. Kişinin iç dünyası doğruysa,
kişinin sözü, yaşantısı, hayatı doğru olur.
Sonuç olarak Hz. Peygamber’in sünneti ve ashabının davranışları
bizlere örnek olmalıdır. Çeşitli maddî kaygı veya beklentilerle doğruluk ve
dürüstlükten taviz verildiği takdirde hem sosyal ilişkilerde güvensizlik hâkim
olacak hem de toplum huzuru yara alacaktır.
El-Emîn Peygambere el-Amân ümmet yakışmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder