DUA KULLUĞUN ÖZÜ
Varlıklar
arasında en mükemmeli olan insan, özü itibariyle yaratıcısına ulaşma, ona
sığınma ve onu tanıma arayışı içinde yaratılmıştır. Bu sebeple insan, tarihinin
hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır. Bu bağlamda dua, kul ile Allah
arasındaki iletişimi aracısız şekilde sağlayan bir çeşit diyalogdur. İslâm’a
göre dua, kulun acziyetini itiraf ederek Allah’tan dünyevî veya uhrevî bir şey
dilemesi, istemesi, O’nu yardıma çağırması ve Yüce Allah’ı anmasıdır. Dua,
müminin silahı ve ibâdetin özüdür. Kulun Allah’a yakın olmak için kurduğu
ilişkilerden birisidir. Bu ilişki, İslâm’ın kutsal kitabı Kur’ân’da çokça dile
getirilmiştir. Hatta Kur’ân, bir dua olan Fâtiha suresi ile başlar, yine bir
dua olan Nâs suresi ile biter.
Dua,
insanın fıtrî ve vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Bu yüzden her insanda, dua etme
eğilimi vardır. Kul, duygularını dua vasıtasıyla Allah’a ulaştırmak ister. Bu
bağlamda dua, kul ile Allah arasındaki en güçlü iletişimi aracısız ve hızlı bir
şekilde sağlayan bir çeşit diyalogdur. Âdeta bir köprü vazifesi görür. Zira
insan doğası, Allah ile bağ kurmak üzere tasarlanmıştır. Duadan elde edinmek
istenen amaç, ya kulun Allah’a sığınarak O’ndan bağışlanma dilemesi ya
lütuflarından dolayı O’nu övmesi veya O’na teşekkür etmesi yahut ruhunu huzura
kavuşturması şeklinde özetlenebilir. Dua, bir anlamda kulun ruhunu Allah’a
yükseltmesidir. Zira kişi dua ederken Allah’la beraber olur. Bir yandan aczini
ve zafiyetini itiraf ederken diğer yandan Yüce Allah’a içinden gelen
taleplerini iletir. Kendisi için dua ettiği gibi başkaları için de dua eder.
Dua rahmet kapısının açılmasıdır. Sevgili Peygamberimiz: مَنْ فُتِحَ لَهُ
مِنْكُمْ بَابُ الدُّعَاءِ فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ الرَّحْمَةِ Sizden her kime dua kapısı açılmışsa ona rahmet
kapıları açılmıştır. إِنَّ الدُّعَاءَ يَنْفعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّا
لَمْ يَنْزِلْ فَعَلَيْكُمْ عِبَادَ اللَّهِ بِالدُّعَاءِ Dua başa gelen
ve henüz gelmeyen belaya karşı fayda sağlar. Öyleyse ey Allah’ın kulları, duaya
sarılın.
İnsanoğlu,
ruh ve bedenden meydana gelmiştir. Ruh sağlığı, kulun Allah’a karşı
sorumluluklarını hakkıyla yerine getirebilmesi için büyük önem arz etmektedir. Dua,
psikolojik açıdan manevi bir terapi özelliğini taşır. Bu husus, onun ruh
sağlığı için tedavi edici bir öneme sahip olduğunu göstermektedir.
Araştırmalar, duanın insanın bütün psikolojik mekanizmaları, ruh ve
beden sağlığı üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Dua insanın düşüncesini, duygularını,
algılarını, istek ve arzularını, tutum ve davranışlarını, kısaca tüm kişiliğini
etkilemektedir. Bu etki bireyden bireye farklılık göstermekte, özellikle
duadaki samimiyet, içtenlik ve süreklilik etki gücünde önemli rol oynamaktadır
Dua kişinin yalnız olmadığını hissetmesini sağlar. Dua ve ibadetle
kişi depresyonun oluşturduğu gerginlik, karamsarlık, endişe hali, dalgınlık,
unutkanlık ve dikkat güçlüğünden büyük oranda korunur. Çünkü dua eden bireyin
gelecekle ilgili kaygıları azalır, hayata olumsuz bakmaz; iyi, güzel
beklentiler içerisinde olur.
İslâm’da
Duanın Önemi
Dua, İslâm dininde önemli bir konuma
sahiptir. İmanın hayata yansıdığı işaretlerden birisidir. Dua edebilmek,
Allah’ın kuluna bir lütfudur. Sevgili Peygamberimiz لَيْسَ شَيْءٌ أَكْرَمَ
عَلَى اللَّهِ تَعَالَى مِنَ الدُّعَاءِ “Allah katında duadan daha değerli bir şey
yoktur.” buyurmuştur. Bu yüzdendir ki Yüce Allah A'râf Suresi – 55
ayette, kullarının اُدْعُوا
رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًؕ yalvara yakara ve gizlice, وَادْعُوهُ خَوْفاً وَطَمَعاًؕ O’ndan
korkarak ve rahmetini umarak dua etmelerini ve Mü'min Suresi – 60. ayette وَقَالَ رَبُّكُمُ
ادْعُونٖٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْؕ “Bana
dua edin ki duanıza icabet edeyim” buyurarak dua edenlerin duasına icabet
edeceğini bildirmektedir. İslâm’a göre dua, sevgili Peygamberimizin ifadesiyle الدُّعَاءُ مُخُّ
الْعِبَادَةِ ibâdetin
özüdür. الدعاءُ سلاحُ المؤمِنِ
، وعمادُ الدينِ ، ونورُ السماواتِ والأرْضِ Müminin silahı,
dinin direği, yerin ve göklerin aydınlığıdır.
Dua,
insanın varlık sebeplerinden birisi olarak kabul edilir. İnsan, Allah katındaki
değerini ancak duası yani kulluğu ile kazanır. Furkan suresi 77. ayette قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا
بِكُمْ رَبّٖي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ “(Resulüm!) De ki: “Duanız (yani Kulluğunuz ve niyazınız)
olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” âyeti, duanın ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.
İnsan,
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرٖيدِ buyuran, kendisine şah damarından daha yakın olan Yüce Allah’a
dua ile ulaşır ve Yüce Allah kulunun kalbine dua ile girer. Dua, bir anlamda
insanın kendisiyle alakalı hakikati tümden keşfetmesini mümkün kılan bir, “Şuur
genişlemesi”dir.
Duadaki
içtenlik derecesine bağlı olarak kişi, olağanüstü bir hâl içinde zaman
sınırlarını aşarak ve kendinden geçerek âdeta somut maddî dünyadan maddî
olmayan başka bir âleme geçer. Allah’ın dışındaki her şey (yani mâsivâ) ve
dünyevî istekler zihninden silinir. Sanki kişinin şuurunun derinliğinde bir
alev parıldar. Dua ile bir iç huzuru, dert ve sıkıntılara karşı bir
dayanıklılık oluşur.
Dua,
kişinin Allah’a güveninin manevî tomurcuğudur. Mânevî hamlelerin şimşeğidir.
Ruhun Allah’a yükselişidir. Dua, ihtiyaç sahiplerinin başvuracağı bir anahtar,
fakir ve muhtaçların soluklanacağı bir nefes, dert ve sıkıntı sahiplerinin sığınacağı
güvenli bir sığınak, istek ve talepte bulunanların nefes alacağı bir alandır.
Müslümanın
duasının kabulü ve günahlarından arınması için Yüce Allah’ın kullarına sunduğu
özel zamanlar vardır. Sahabi Amr b. Abese يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ مِنْ سَاعَةٍ أَقْرَبُ مِنَ
الأُخْرَى “Ey
Allah"ın Resûlü! Vakitler içerisinde Allah"a daha yakın olunacak bir
an var mıdır? İbadet için tercih olunacak bir saat var mıdır?” sorusuna
Resûlullah (sav), “Evet” diye cevap verdi ve şöyle
devam etti: إِنَّ أَقْرَبَ مَا يَكُونُ الرَّبُّ عَزَّ وَجَلَّ
مِنَ الْعَبْدِ جَوْفُ اللَّيْلِ الآخِرُ “Kulun,
Allah"a en yakın olduğu vakit, gecenin sonlarına doğru olan vakittir.” فَإِنِ اسْتَطَعْتَ
أَنْ تَكُونَ مِمَّنْ يَذْكُرُ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ فِى تِلْكَ السَّاعَةِ فَكُنْ O saatlerde
Allah"ı zikredenlerden olmak istersen ol. فَإِنَّ الصَّلاَةَ
مَحْضُورَةٌ مَشْهُودَةٌ إِلَى طُلُوعِ الشَّمْسِ Çünkü güneş
doğuncaya kadarki o vakitlerde kılınacak namaza melekler gelir ve özellikle
şahitlik yaparlar.” buyurdular.
Sevgili
Peygamberimiz ashâbını da gece ibadet ve duaya teşvik ederdi. Nitekim
Câbir"in (ra) rivayet ettiğine göre, Allah Resûlü şöyle buyurmuştu:
إِنَّ فِى اللَّيْلِ لَسَاعَةً لاَ يُوَافِقُهَا رَجُلٌ مُسْلِمٌ يَسْأَلُ
اللَّهَ خَيْرًا مِنْ أَمْرِ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ إِلاَّ أَعْطَاهُ إِيَّاهُ
وَذَلِكَ كُلَّ لَيْلَةٍ Gerçekten
gecede öyle bir an vardır ki Müslüman bir kimse o âna rastlar da Allah"tan
dünya ve âhiret işlerine ait bir hayır isterse, o isteğini Allah kendisine
verir. Bu, her gece (böyle)dir.”
Peygamber
Efendimize, قِيلَ يَا رَسُولَ
اللَّهِ أَىُّ الدُّعَاءِ أَسْمَعُ “Yâ
Resûlallah, hangi dua daha çok kabule şayandır?” diye sorulmuş, Allah Resûlü,
جَوْفُ اللَّيْلِ الآخِرُ وَدُبُرَ الصَّلَوَاتِ الْمَكْتُوبَاتِ “Gece yarısından
sonra ve farz namazların arkasından yapılan dualar.” diye cevap
vermiştir.
Sevgili
Peygamberimiz duaya başlarken hamdele ve salveleyle başlanılmasını istemiştir. Bir
zât yalnız başına namaz kıldıktan sonra “Allahümmağfir lî verhamnî (Allah’ım,
beni bağışla ve bana merhamet eyle!)” diye dua etmeye başladı. Bunun
üzerine Allah Resûlü, “Bu adam acele etti.” buyurdular.
Sonra adamı yanına çağırarak ona veya yanında oturan ashâbına şöyle buyurdu: إِذَا صَلَّى
أَحَدُكُمْ فَلْيَبْدَأْ بِتَحْمِيدِ رَبِّهِ جَلَّ وَعَزَّ وَالثَّنَاءِ عَلَيْهِ
ثُمَّ يُصَلِّى عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ يَدْعُو بَعْدُ بِمَا
شَاءَ “Biriniz
dua edeceği zaman önce Yüce Rabbine hamd ve senâ etmekle başlasın, sonra
Peygamber’e salât getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde dua etsin.”
Sohbetimi
sevgili Peygamberimizin (sav) şu hadisiyle bitirmek istiyorum. “Sizden her kime dua kapısı açılmış ise ona
rahmet kapıları açılmıştır. Öyleyse ey Allah’ın kulları, duaya sarılın!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder